Merkez Bankası (MB) yılın son enflasyon raporu geçtiğimiz günlerde açıklandı...

Banka, yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 13.4'ten yüzde 23.5'e yükseltirken 2019 yılı sonu TÜFE tahminini yüzde 9.3 düzeyinden yüzde 15.2'ye çıkardı...

Bu tahminler, uzmanlar tarafından ekonominin gerçeklerinin MB raporuna yansıması olarak değerlendirildi.

***

Raporun ardından Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) 25 Ekim'de gerçekleştirdiği para politikası toplantısında dile getirilen görüşler yayınlandı...

Toplantı özetinde yer alan bilgiler geniş bir biçimde ele alınmayı ve üzerinde durulmayı hak ediyor...

Çünkü raporda dile getirilen endişeler, politikacıların iyimser demeçlerinde dile getirilen görüşlerden farklı bir ton taşıyor.

***

Toplantı özeti, Eylül ayında tüketici fiyatlarının yüzde 6,30 oranında arttığı ve yıllık enflasyon tahmininin 6,62 puan yükselerek yüzde 24,52 olduğu gerçeğini vurgulayarak başlıyor...

Daha sonra bu aşırı yükselmenin yalnızca döviz kurundaki 'geçişkenliği' yüksek kalemlerle sınırlı kalmayıp döviz kuru geçişkenliği görece düşük olan kalemlere de yansıdığı belirtiliyor...

***

Burada bir ara verip MB'nin bir önceki enflasyon raporunu hatırlatmak gerekiyor...

O raporda işlenmemiş gıda fiyatları enflasyonunun 2018 yılı ikinci çeyreği sonunda önceki çeyreğe göre öngörülmemiş bir biçimde 16,9 puan yükselerek yüzde 23,2'ye ulaştığı belirtilmiş ve 2018 yıl sonu gıda enflasyonu tahmini yüzde 7'den yüzde 13'e revize edilmişti... Aynı raporda 2019 yıl sonu için ise yüzde 7 olan gıda enflasyonu tahmini de yüzde 10'a yükseltilmişti.

Son raporda bu eğilimin devam ettiği, Eylül ayında gıda ve alkolsüz içecekler grubu yıllık enflasyonunun 7,95 puan artarak yüzde 27,70'e çıktığı, bu dönemde hem işlenmemiş hem de işlenmiş gıda ürünlerindeki fiyat artış eğiliminin hızlandığı, Ekim ayına ilişkin öncü göstergelerin gıda enflasyonundaki yükselişin devam edeceğini gösterdiği belirtiliyor.

***

Bu iki raporda vurgulanan gerçekler bir arada ele alındığında çıkarılabilecek tek sonuç şudur:

Yükselen enflasyon, hem iç hem de dış nedenlerden kaynaklanmakta, başka bir deyişle 'konjonktürel' olmayıp 'yapısal' bir nitelik taşımaktadır.

Başka bir deyişle, enflasyondaki yükselme döviz kurundan kaynaklanan maliyet enflasyonunu yansıtan fiyatlar ile sınırlı kalmayıp, fiyatlardaki genel bir artışı yansıtmaktadır.

***

Bu durum, mal gruplarına göre enflasyon rakamlarına bakıldığında da görülüyor...

Örneğin'Temel Mal Grubu' enflasyonu Eylül ayında 11,94 puanlık artışla yüzde 35,12'ye ulaşmış bulunuyor...

Özette, 'Bu yükselişte Türk lirasında gözlenen güçlü değer kaybının etkileri belirleyici olmuş, fiyat artışları alt gruplar geneline yayılan bir nitelik göstermiştir. Özellikle ithal içeriği yüksek olan dayanıklı mallar (yüzde 12,93) ile diğer temel mallarda (yüzde 11,22) keskin fiyat artışları kaydedilmiştir.' ifadesi kullanılmaktadır...

Peki, bütün bu saptamalar ne anlama geliyor?

***

Bu saptamalar, ekonomide enflasyonu yükselten en önemli sorunun 'kaynak sorunu' olduğunu gösteriyor...

Gerek döviz fiyatlarındaki yükselmenin gerekse içeride üretilen 'döviz kuru geçişkenliği görece düşük olan' ürünlerin fiyat artışlarının altında yatan temel sorun budur...

Kaynak yetersizliğinin altında yatan neden ise 'aşırı borçlanma' ve döviz girişindeki azalmadır.

***

Eğer sorunlar bu temel nedenden bağımsız olarak tek tek ele alınırsa bunlar bir takım konjonktürel nedenlerle açıklanabilir...

Örneğin fiyat artışları döviz fiyatlarındaki son sıçramaya, o sıçrama da 'dış kaynaklı bir operasyona' bağlanabilir...

Bu tür açıklamalarda bir gerçek payı da olabilir... Ama bu tür olağanüstü sıçramaları ve 'operasyonları' mümkün kılan zaaf görülmediği takdirde işin temeline inilemez ve doğru çözümler üretilemez.

***

Yarın bu gerçeğin MB raporunda nasıl dile getirildiğine ve mekanizmanın nasıl çalıştığına bir göz atacağız.