Son yazımızda Lozan Barış Anlaşmasının imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa'nın, Meclis ve devlet mekanizması üzerindeki etkisinin arttığını...

Bu durum sonucunda, 30 Ağustos zaferinden sonra yapılan Keçiören toplantısında Mustafa Kemal'e 'Vazifeni yaptın, artık görevi devret' diye ültimatom veren Rauf Bey'in (Orbay) İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığından (Başbakanlık) istifa etmek zorunda kaldığını söylemiştik...

Daha sonraki gelişmeleri çaresizlik içinde izlemek zorunda kalan ve Cumhuriyet'in ilanını 29 Ekim gecesi cumhuriyeti kutlamak için ateşlenen top sesleri üzerine öğrenen Rauf Bey, anılarında o gecenin ertesini şöyle anlatmaktadır: 'O sabah ve ertesi günkü gazetelerin çoğu, bunu beklenmedik bir hadise telakki ediyorlardı. Halbuki hiç de öyle değildi. Çünkü üç yıl önce 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi açılıp da faaliyete geçtiği günden beri içinde yaşadığımız rejim fiilen cumhuriyetti.'

***

Rauf Bey'in bu saptamasını anlayabilmek için Büyük Millet Meclisi'nin açılışından önce yaşanan süreci hatırlamak gerekir...

O zamana kadar Milli Kurtuluş Savaşımızı yöneten kadro meşruiyetini ülkemizi işgal eden Yunanistan ve İtilaf Devletlerine karşı direnme odakları olan Erzurum ve Sivas Kongrelerinden alıyor ve bu kongrelerde oluşturulan 'Heyet-i Temsiliye', yani Temsilciler Heyeti unvanını taşıyordu...

Ancak bu kongrelere katılan delegelerin çoğu, İstanbul'da Padişah tarafından atanmış olan Hükümeti 'meşru hükümet' olarak kabul ediyordu.

***

Erzurum Kongresi, en başından beri 'bölgesel' bir kongre olma özelliği taşımaktaydı...

Sivas Kongresi ise 'ulusal' bir kongre olarak düzenlenmiş olmasına karşın kongreye katılması planlanan 246 delegeden yalnızca kırkı kongreye katılabilmişti. İşgal bölgelerinden katılım yoktu. Katılan delegelerin çoğu koşullar nedeniyle Kuvayı Milliye'yi destekleyen eşraf ve siyasi kadrolardan atama yoluyla oluşturulmuştu. Öyle ki, Erzurum Kongresi'nde Sivas'ı temsilen 13 delege yer alırken Sivas Kongresinde yalnızca iki Sivas delegesi bulunuyordu; onlar da Heyeti Temsiliye üyeleri olan 'emekli deniz subayı' olan Rauf Bey (Orbay) ve yine emekli vali olan 'Bekir Sami Bey'di (Kunduk); üstelik ikisi de Sivas'ta yaşamıyordu...

Sivas Kongresi, ulusal bağımsızlık mücadelesinin örgütlenmesi ve meşru bir temele oturtulması açısından büyük bir önem taşımaktaydı; ancak bu kongrede alınan, feshedilen Meclis-i Mebusan'ın yeniden açılması talebi, kongrenin kendisinin de Heyet-i Temsiliye'yi Meclis açılıncaya kadar görev yapacak geçici bir temsil organı olarak kabul ettiğini göstermekteydi.

***

Bütün bu güçlüklere karşın Sivas Kongresi'nin ardından Anadolu'daki direnişin ülke çapında örgütlenmekte ve yayılmaktaydı...

Sonunda İstanbul Hükümeti, bu gelişmeyi önlemek için ülke çapında seçimlere gidileceğini ve seçilecek delegelerle Mondros Mütarekesinden sonra padişah tarafından feshedilen Meclis'in yeniden açılacağını ilan etmek zorunda kaldı...

Ne var ki, Sivas Kongresi'nde alınan karara uygun olan bu gelişme, Heyet-i Temsiliye üyeleri arasında ciddi görüş ayrılıklarına yol açtı.

***

Mustafa Kemal Paşa, işgal altındaki İstanbul'da toplanacak olan Meclis-i Mebusan'ın gerçek bir parlamento olamayacağını, işgalci güçler tarafından denetleneceğini, onların istekleri dışında kararlar alması durumunda işgal kuvvetleri tarafından kapatılacağını ve mebusların tutuklanarak rehin olarak kullanılacağını savunarak İstanbul'a gitmeyi reddetti...

Rauf Bey ise Heyeti Temsiliye üyelerinin Meclis'e katılmamaları durumunda kendi ileri sürdükleri talebi reddetme çelişkisine düşeceklerini, dolayısıyla tüm riskleri göze alarak İstanbul'a gidilmesi gerektiğini savundu...

Ona göre bu durumda yapılması gereken en doğru şey, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan ve Misakı Milli (Ulusal Sözleşme) kararını Meclisi Mebusan'da meşrulaştırmaktı. Bu karar, Mondros mütarekesi imzalandığında işgal altına alınmamış Osmanlı topraklarının bir bütün halinde korunmasını şart koşmaktaydı. Bu kararın onaylanmasının ardından Meclis dağıtılsa ve mebuslar tutuklansa bile sonuçta Anadolu'daki direniş hareketinin haklılığı ortaya çıkacak ve ulusal direniş güçlenecekti.

(Devam edecek)