ABD ve diğer emperyalist devletlerin petrole verdiği önem nedeniyle, Chavez iktidara gelinceye kadar Venezuela'yı yöneten tüm siyasetçiler, siyasi eğilimleri ne olursa olsun, bu güce hep teslim olmuşlardır...
Bir önceki yazımızda, II Dünya Savaşı sonrasında Venezuela Başkanı olan Romula Betancourt'un iktidara gelmeden önce petrol şirketlerini 'emperyalist ahtapotlar' olarak nitelediğini, ancak başkan olunca, 'Petrolü millileştirmek uçuruma atlayarak intihar etmek demek olur!' diyerek nasıl 'çark ettiğini' anlatmıştık...
Betancourt, işi bu kadarla da bırakmamış, Venezuela'nın geleceğini şekillendirecek bir kuruluş olarak planladığı Temel İktisat Kurumu'nu oluşturma görevini ABD Dışişlerinin İnter-Amerika Daire Başkanlığını yürüten bir kişiye vermişti...
Bu kişi, ABD petrol devi Standart Oil'in yönetim kurulu başkanı John D. Rockefeller'den başkası değildi!
***
Yine de sonunda OPEC'in bir kartel olarak dünya ölçeğinde kazandığı gücün de etkisiyle, 1976 yılında Venezuela'da petrol şirketi millileştirildi...
Millileştirme sonrasında kurulan milli petrol şirketi PDVSA (tıpkı Suudi petrol şirketi ARAMCO gibi) uluslararası petrol şirketlerinin çıkarlarını kendi ülkesinin çıkarlarından daha önde tutan bir yönetici kliğin yönetimine verildi...
Bu 'klik', şirketi 'çiftlik' gibi yöneterek 'devlet içinde devlet' haline geldi.
***
Chavez iktidara geldiğinde petrol fiyatları 'dip yapmış' durumdaydı...
O nedenle ilk olarak Petrol ve Madenler Bakanı'nı diğer OPEC üyesi devletleri ziyaretle görevlendirerek 9 dolara kadar düşmüş olan petrol fiyatlarının 25 dolara kadar yükseltilmesini sağladı...
Ardından, batak bir kuruluşa dönüşmüş olan PDVSA üzerinde hükümet denetimini kurma çabasına girişti.
***
Ne var ki, bu değişimi sağlamak hiç de kolay olmadı...
PDVSA'nın eski yönetimi, görevinden ayrılmamak için ABD'nin de desteğiyle (işçi sendikasının da desteğini alarak) Chavez yönetimine karşı direniş başlattı...
Üretimin durdurulmasını da içeren bu direniş uzun süre kırılamadı.
***
Sonunda kurum içindeki çalışanların da desteğiyle Chavez zafere ulaştı...
Bu aşamadan sonra kurumun eski yöneticileri, Chavez (ve daha sonra Maduro) yönetimine karşı örgütlenen siyasal muhalefetin içinde yer aldılar...
Ve 2002 yılında yapılan ancak başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminde önemli bir rol oynadılar.
***
Chavez yönetiminin bir sonraki adımı, Rusya ve Çin ile petrol ticaretini geliştirmek ve Küba ile tıbbi ve teknik yardım karşılığı petrol vermeye dayalı bir anlaşma gerçekleştirmek oldu...
Ancak bütün bu gelişmelerden sonra da Venezuela petrolü üzerindeki ABD etkisi devam etti.
Ekonomist Prof. Dr. Korkut Boratav, son günlerde yaptığı bir değerlendirmede Venezuela'ya karşı yürütülen kampanyada petrolün rolünü şöyle anlatıyor:
'Venezuela ile ABD arasında coğrafî, teknolojik ve tarihsel etkenlerle petrol üretim ve pazarlama bağlantıları sıkı ve girifttir. Devlete ait petrol şirketi PDVSA'nın sermayesiyle kurulmuş Citgo şirketinin ABD'de rafinerisi vardır. PDVSA ham petrol üretiminin yüzde 40'ını ABD'deki Citgo'ya ve diğer rafinerilere yolluyor; rafine edilmiş petrolün bir bölümünü ülke gereksinimleri için geri alıyor; kalanını diğer ülkelere satıyor. (...)
'Trump, Venezuela hükümetinin ve petrol şirketi PDVSA'nın ABD'deki tüm hesaplarının bloke edileceğini ilan etti. Citgo rafinerisi bu kararın dışındadır; ama PDVSA ile alış-verişi engellenmiş oldu.'
'Maduro hükümeti ve PDVSA, şimdi, alternatif ve deniz-aşırı petrol alıcıları aramaktadır. Bu arayışın ne kadar karşılanabileceğini, konunun uzmanlarına sormak gerekir. Venezuela ekonomisinin bu ek baskıların üstesinden gelmesi çok güçtür.'
(Devam edecek)