Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yaşanan dalgalanmaları konu aldığımız yazılarımızın sonuncusunda 1974 Kıbrıs müdahalesi sonunda ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı silah ambargosuna değinmiş...

1978 yılına kadar devam eden bu ambargonun Ecevit Hükümetinin kararlı tutumu sonucu kaldırılmak zorunda kaldığını belirtmiştik...

Ancak bu olay Türkiye'de söz konusu hükümetin sonunu getiren bir dizi olayı tetikledi... Ve yaratılan kaos ortamı 12 Eylül askeri darbesini getirdi.

***

Darbe gerçekleştiğinde CIA'nın Türkiye şefi olan Paul Henze Başkan Jimmy Carter'a bu olayı 'Bizim çocuklar işi becerdi' sözleriyle duyurdu...

Darbeye giden yol ise ekonomik kriz ortamında döşenmişti...

Kriz sonucu ortaya çıkan darlık ve enflasyon sonucu Ecevit Hükümeti IMF ile masaya oturmak zorunda kalmış, bunun sonucunda büyük zamlar yaparak iktidardan düşünce yerini 'Milliyetçi Cephe' adı verilen bir koalisyon hükümeti almıştı... ABD güdümündeki IMF, bu hükümete de döviz kıtlığına bağlı ithalat zorlukları ve yüksek enflasyonu gerekçe göstererek 24 Ocak kararları adı verilen bir kemer sıkma programını dayatmıştı... Bunun sonucunda Demirel başkanlığındaki o hükümet de itibarını kaybetmiş ve darbe için gerekli ortam siyasal kaos da kışkırtılarak hazırlanmıştı.

***

12 Eylül cunta rejimi, ekonominin başına ABD'nin önerisiyle Demirel Hükümeti tarafından ekonomiden sorumlu müsteşar olarak atanan Turgut Özal'ı getirdi... Özal, askeri rejim altında IMF programını tüm katılığıyla hayata geçirdi...

Cunta'nın lideri Kenan Evren daha sonra yaptığı bir açıklamada '12 Eylül olmasaydı 24 Ocak kararları uygulanamazdı' ifadesini kullandı...

Böylece Türkiye ile ABD arasındaki gerginlik bir süreliğine sona erdi.

***

1980 yılında Türkiye'de bunlar olurken dünyada da önemli değişimler yaşandı...

Afganistan krizi dolayısıyla bu ülkeye müdahale eden Sovyetler Birliği, burada bir batağa saplandı...

ABD, Filistin'den başlayıp Afganistan'a kadar uzanan 'Büyük Ortadoğu' bölgesinde inisiyatifi ele geçirdi.

***

Egemenliğini güçlendiren ABD, Rusya'ya karşı 'demokrasi' bayrağı altında yeni bir siyasal ve ideolojik mücadele başlattı...

Bu mücadelenin bir parçası olarak tüm dünyada ABD tarafından kurulmuş bulunan askeri rejimler yerlerini 'demokratik' görünümlü sivil rejimlere bıraktı...

ABD, 'neo-liberal' politikalar dikte ettiği bu rejimleri IMF ve Dünya Bankası gibi ekonomik örgütleri kullanarak denetledi.

***

Bu uluslararası konjonktürde Türkiye'de de seçimlere gidildi ve cunta lideri Evren'in Cumhurbaşkanı olduğu 'denetimli demokrasi' uygulamasına geçildi...

'Eski partiler ve politikacılar' saf dışı bırakılarak ABD'nin 'gözdesi' Turgut Özal tarafından kurulan ANAP'a iktidar yolu açıldı...

Uğur Mumcu, bu nedenle bir yazısında ANAP'ı, '12 Eylül askerî yönetiminin turfanda ürünü arabesk liberal' bir parti olarak tanımladı.

***

ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler 1980'li yıllar boyunca güçlenmeye devam etti...

1990 yılında Sovyetler Birliği, kendisini 'sosyalist' olarak tanımlamaktan vazgeçti... Eski politbüro üyeleri temsil etmek üzere geldikleri 'federe devletlerin' başına geçerek bu ülkeleri 'liberal dünya ekonomisine' entegre ettiler... Böylece ABD patronajı altında 'küresel' bir 'yeni dünya düzeni' kuruldu...

ABD, bu ortamda 'Büyük Ortadoğu Projesi' olarak bilinen projeyi uygulamaya koydu.

***

Bu proje, 'eski dünyanın kalıntısı' olarak nitelenen Ortadoğu'nun Baasçı rejimlerini ortadan kaldırmayı ve 'demokratik görünümlü' İslami rejimler kurmayı amaçlıyordu...

Başlangıçta bu olay, ABD ile ilişkileri önceden yoluna koymuş ve Ortadoğu'da 'inisiyatif alarak etkinliğini artırmayı' amaç olarak benimsemiş Turgut Özal ve hükümeti tarafından bir 'fırsat' olarak görüldü... Ancak projenin gözden kaçan bir yanı daha vardı: ABD, 'soğuk savaş' sonrası koşullarda artık güçlü bölgesel devletler istemiyor, bunların yerine resmen ya da 'fiilen' bölünmüş devletler yaratmayı planlıyordu...

Bu planlar zamanla su yüzüne çıkınca Türkiye-ABD ilişkileri yeniden 'dalgalı' bir döneme girdi.

(Devam edecek)