Yeni yılın ertesinde zorunlu tatil sona erdi ve hepimiz işimizin başına döndük...
Dinlediğimiz haber bültenleri ya da elimize aldığımız gazetelerde yeni yılın haberlerini izlemeye başlıyoruz.
***
İlk haberler malum olduğu üzere yeni zamlarla ilgili...
İkinci sırada kadınlara yönelik yeni saldırı ve cinayet haberleri var...
Ve ardından, yılbaşını millete zehir etmek için terör eylemi planlayan bir terör örgütüne yapılan operasyonla ilgili haberler geliyor.
***
Derken, satırların arasına sıkışmış küçük bir haber gözümüze çarpıyor:
'Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2021 yılını 'Uluslararası Sebze ve Meyve Yılı' ilan etti.'
Habere göre, BM bünyesinde faaliyet gösteren kuruluşlar, yıl boyunca Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) öncülüğünde sebze ve meyvenin gıda güvenliği, sağlık ve beslenme açısından önemini anlatan etkinlikler yapacaklar...
Etkinliklerin amaçları şöyle sıralanıyor:
-Sebze ve meyve içeren dengeli beslenmenin sağlıklı yaşama katkısını anlatmak...
-Sebze ve meyve üretiminde tarladan sofraya kadar olan süreçte kayıpları önlemek...
- Sebze ve meyve üreten küçük üreticileri yerel, bölgesel ve küresel üretime entegre etmek...
-Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm ülkelerin sebze ve meyve üretim kapasitelerini artırmak ve ürünlerin sağlıklı bir biçimde depolanması, nakledilmesi ve işlenmesini sağlamak.
***
Haberi okurken, 'Ne mutlu bize ki, her türlü sebze ve meyvenin üretildiği, suyu bol, toprağı bereketli, iklimi çeşitli bir ülkede yaşıyoruz. Her ne kadar bizde üretim sürecinde denetim yeterli olmadığı için zaman zaman kimyasal ilaç atıklarını da birlikte tüketsek bile bu açıdan şanslıyız' diyoruz...
Derken, etkinliklerin amaçlarına bakıyor ve 'Gerçekten de tarladan sofraya kadar çok miktarda sebze ve meyve zayi oluyor.' diye düşünüyoruz...
O sırada gözümüzün önüne maliyetini karşılamadığı için toplanmadan ağaçta bırakılan portakal ve mandalinaların fotoğrafları geliyor...
Bunlar hep küçük üreticilerin yetiştirdiği ürünler.
***
Buradan, 'küçük üreticileri yerel, bölgesel ve küresel üretime entegre etmek' maddesine geçiyor ve kendi kendimize, 'Bu nasıl olacak?' sorusunu soruyoruz...
Acaba 'sözleşmeli üreticilik' yoluyla mı?...
Az buçuk tarımla ilgilenen biri olarak bu konuda kuşkularımız var:
Bu yöntemin üreticiye ürününü satma açısından yarar sağlayabileceğini ama onu alıcı şirket ya da kuruluşlara mahkûm edeceğini biliyoruz...
Çünkü bu sistemde üretici, tohumu ve diğer girdileri küresel şirketler ve onların acentaları tarafından belirlenen fiyatlardan alırken, ürününü alıcı firmanın belirlediği fiyattan satmak zorunda kalıyor.
***
Derken, aklımıza 'kooperatifçilik' geliyor...
Ama sonra bu ülkede bir zamanlar üreticinin ürününü satın alan ve işleyen Tarım Satış Kooperatiflerinin başlarına nelerin geldiğini, nasıl devlet yardımından mahrum bırakıldıklarını, nasıl sanayi işletmelerini satmak ya da tasfiye etmeye zorlandıklarını hatırlıyoruz...
Üstelik, sebze ve meyve üretiminde kooperatif işletmek daha da zor!
***
Etkinliklerin son amacına geldiğimizde başlangıçtaki keyfimiz epeyce kaçmış bulunuyor...
Yine de 'Acaba bizimki gibi gelişmekte olan bir ülkede sebze ve meyve üretim kapasitelerini artırmak için neler yapılmalı?' diye düşünüyoruz...
En azından devlet üreticiye yasaların zorunlu kıldığı desteği vermeli, değil mi?
***
Ülkemizde Tarım Yasası'nın öngördüğü destek miktarı milli gelirin asgari yüzde biri...
Yıllık Programında yapılan tahminlere göre 2021'de GSMH'nın yüzde 5,8 artacağı tahmin ediliyor. Bu tahmine göre bu yıl tarımsal desteklemeler için 2021 yılı bütçesinden ayrılması gereken miktar Tarım Yasası uyarınca 43 milyar TL civarında olmalıydı. Bu yılın bütçesine bakıyorsunuz, destekleme için ayrılan para 22 milyar lira...
Öyle olunca da üretici, banka kredisine hücum ediyor ve sonunda kendini borç batağının içinde buluyor.
***
Böylece haberler faslının sonuna geliyor ve içimizden şöyle mırıldanıyoruz:
'Hoşgeldin, Uluslararası Sebze Meyve Yılı!...
İnşallah sana da tarlada çürüttüğümüz ya da markette fiyatını görünce yanına yanaşmaktan korktuğumuz sebze ve meyveler gibi davranmayız!