Önceki yazımızda Rusya'ya uygulanan yaptırımların ABD dış politikasını yönlendiren büyük çıkar grupları arasındaki görüş ayrılıkları ile yakından ilişkili olduğunu belirtmiş...

Son seçimlerde Rusya'nın öncelikli hedef olarak belirlenmesini savunan NATO'cu Biden'ın, Çin ile mücadeleye öncelik verilmesini savunan Trump karşısında seçimleri kıl payı kazanabildiğini söylemiştik...

Biden'ın 'popülaritesi' seçimlerden sonra hızla düşmekteydi; Rusya'nın Ukrayna harekatı dolayısıyla Avrupa'nın NATO etrafındaki birliğinin güçlenmesi bu açıdan Biden için büyük bir şans olmuştur.

***

Meseleye bu açıdan bakar ve 'Fransa Başkanı Macron'un bile 'beyin ölümü gerçekleşmiş' bir ittifak olarak nitelediği NATO'nun yeniden canlanarak yeni üyelerle güçlendiğini düşünürsek, ABD'nin bu savaşın 'kazananlarından biri' olduğu söylenebilir...

Ancak bu saptamaya şu 'çekinceyi' de eklemek gerekir:

'Bu başarı sağlam temellere dayanmamakta ve 'geçici' görünmektedir!

***

Bu yargıya varmamızın en önemli nedenlerinden biri, 'yaptırım politikası'nın Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden hemen sonra, yani Ukrayna savaşından çok daha önce uygulamaya konulmasına karşın etkili olamadığının kanıtlanmış bir gerçek olmasıdır...

Nitekim, yaptırımların ülkesine verdiği zararla ilgili bir soruyu yanıtlayan Putin, şunları söylemiştir:

'Rusya'ya karşı alınan hukuk dışı kararlar bizim için zorluklar oluşturuyor. Ancak Rusya'ya karşı ekonomik yıldırmayı başlatanlar için güvenilir bir şey değil. Amaçları toplumumuzda nifak, kargaşa çıkarmak, insanların moralini bozmaktı. Ama burada bile yanlış hesap yaptılar. Bundan bir şey çıkmadı ve eminim çıkmayacak'.

***

Putin'in bu sözlerinin altında, Rusya'nın Batı dünyası ile ekonomik ilişkileri dolayısıyla uğradığı zararları Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS çerçevesi içinde geliştirdiği ilişkilerle telafi edebilme imkanlarına sahip olması yatmaktadır...

Bilindiği gibi bu örgütler aracılığıyla Rusya, kendi 'arka bahçesini' oluşturan Orta Asya Cumhuriyetleri ile ilişkilerini sağlamlaştırmanın yanı sıra Çin ve Hindistan gibi Asya'nın dev ülkelerinden İran gibi Ortadoğu'nun önemli bir ülkesine, oradan da Afrika'nın ekonomik olarak en gelişmiş ülkesi Güney Afrika Cumhuriyeti'ne ve Latin Amerika'nın en büyük ekonomisine sahip Brezilya'ya kadar yayılan bir 'destek hattı' oluşturmuş bulunmaktadır...

Rusya, Çin'in de büyük desteği ve katkıları sayesinde yalnızca bu saydığımız ülkelerle ekonomik ilişkilerini geliştirmekle kalmamış, Ortadoğu'daki Türkiye ve Suudi Arabistan gibi geleneksel olarak ABD yanlısı politikalar izleyen ülkelerden Afrika'nın gelişmekte olan ülkelerine ve Latin Amerika'nın hemen tamamına kadar uzanan geniş bir pazarın olanaklarından yararlanma imkanlarına kavuşmuştur.

***

Buna karşılık, ABD, Ukrayna savaşının ardından Rusya'ya uyguladığı 'yaptırımlar' dolayısıyla Türkiye ve Suudi Arabistan gibi 'Ortadoğu'daki kaleleri' olarak gördüğü iki önemli ülkeyle bile ilişkilerinde önemli sorunlar yaşamaktadır...

Biden yönetimi, Ukrayna'da yürütülen savaşa Türkiye'nin de bir şekilde katılımını sağlamaya çalışmış, ancak yaptırımlara uymasını bile sağlayamamıştır...

Keza, Ukrayna savaşının başlamasının hemen ardından Biden'ın Suudi Arabistan'ın fiili yöneticisi olan Prens Muhammed bin Selman ile Ukrayna'ya destek sağlamak ve petrol piyasalarında Rusya'yı sıkıştırmak amacıyla bir görüşme yapmak istediği ancak prensin bu görüşmeyi reddettiği haberleri Batı medyasının en güçlü organlarında yer almıştır. Buna karşılık, Selman, 16 Nisan 2022'de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmüş ve iki ülke, petrol piyasalarının kontrolü konusunda uyumlu hareket etmek konusunda anlaşmışlardır.

***

Sonuç olarak, uygulanan yaptırımlara karşın Rusya'nın günümüz küresel pazarı içinde Sovyetler Birliği döneminde sahip olduğu imkanlardan çok daha geniş imkanlara sahip olduğu görülmektedir...

En önemlisi de o zaman ekonomik ve teknolojik açıdan geri bir ülke olan ve Sovyet Rusya karşısında ABD ile birlikte hareket eden Çin, bugün dünyanın en önemli ekonomik gücü olarak Rusya'nın yanında yerini almış bulunmaktadır...

Yaptırımların olumsuz etkilerinin Rusya'dan çok Avrupa ve ABD ekonomilerinde görülmeye başlanmış olması, Batı dünyasında bir süre sonra bu konuda 'kırılmalar' yaşanacağının işaretini bugünden vermektedir.