Önceki yazımızda 'Altılı İttifak' halen somut bir eylem programı üzerinde birleşemediğini...

Millet İttifakı'nın şimdiye kadar yaptığı açıklamaların 'güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş süreci' ve 'seçim güvenliğinin sağlanması' gibi konularla sınırlı kaldığını...

Dış politikanın iç politikayı da etkileyebilecek ölçüde önem kazandığı bir dönemde AKP Rusya'ya yaptırımlara katılmayarak, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya alınmasına karşı çıkarak, Yunanistan'ın son dönemde Ege denizi ve adalarında ABD ile birlikte giriştiği 'militarizasyon'a karşı tavır takınarak puan toplarken, muhalefet partilerinin bu konuda 'flu' bir tutum sergilediklerini söylemiştik.

***

AKP'nin bu konularda izlediği siyasetlerin ne kadar tutarlı ve kararlı olduğu meselesi tartışılabilir...

Ama 'Altılı İttifak' ve onun çekirdeğini oluşturan Millet İttifakı'nın bu konularda takındığı tavrın belirsizliğinin AKP'nin işine yaradığı açıktır...

Gerçi Millet İttifakı ve Altılı İttifakın 'minimal' hedefler üzerinde kurulduğu bir gerçektir ve kimse bu oluşumdan programı kesin hatlarla belirlenmiş bir partinin ya da siyasal blokun sahip olabileceği türden bir program açıklamasını beklememektedir. Yine de her siyasi oluşumun bir 'renginin' olması gerektiği bir gerçektir ve muhalefet bloku ülkenin önündeki bir çok sorun konusunda henüz 'rengini' belirleyememiştir.

***

Bu belirsizlik, muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi meselesinde de ister istemez bazı sorunlara yol açacaktır...

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın, Cumhur İttifakının adayı olduğunu açıklayarak yaptığı son hamle, bu sorunları su yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır...

Cumhurbaşkanı, muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adaylarının başında gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu bir an önce adaylığını açıklamaya zorlarken 'kimlik sorununu' da hatırlatmayı ihmal etmemiştir! Bu yaklaşım, önümüzdeki dönemde bu meselenin seçim kampanyasında önemli bir malzeme olarak kullanılacağını göstermektedir.

***

Bu mesele kısa bir süre önce İYİ Parti milletvekili İbrahim Halil Oral tarafından dile getirilmiş ve kendi partisi içinde bile tepki toplamıştı...

Sözü edilen milletvekili, 'Türkiye'deki genel objektif açısından baktığında Kılıçdaroğlu'nun adaylığını bir çekince olarak gördüğünü' söylemişti...

Halkın çoğunluğu tarafından benimsenmiş olsa bile ön yargılara teslim olmak anlamına gelen bu yaklaşım, yalnızca Alevi kimliği taşıyan bir politikacının değil etnik, dinsel ya da başka 'dezavantajlı' kabul edilen herhangi bir kimliğe mensup herhangi bir politikacının ilelebed 'ötekileştirilmesine' yol açabilecek bir yaklaşım olarak eleştirilebilir. Ancak, söz konusu milletvekilinin kafasını kurcalayan sorun, kimseyi 'ötekileştirme' niyeti taşımayan bir çok insanın da kafasını kurcalamaktadır. Nitekim, kendisini İYİ Parti Milletvekili Oral gibi yüzde 70'lik muhafazakar kesimin bir parçası olarak görmeyen Türkiye İşçi Partili Milletvekili Ahmet Şık da, Oral'ın konuşmasından önce katıldığı bir televizyon programında 'Kemal Kılıçdaroğlu'nın, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimse 'iktidar oradan söz kurmaz' diye düşünmesin' ifadesini kullanmıştı.

***

Meseleye her insan hakları savunucusunun yapması gereken şeyi yaparak bu tür yaklaşımların yanlışlığını ve 'çağdışılığını' hatırlatarak girelim...

Ama ardından 'siyasal analiz' yapan bir gazeteci olarak, ülkenin geleceğini belirleyecek çok önemli bir seçimin hemen öncesinde 'kıl payı' da olsa kazanma şansına sahip, parçalı ve zıt dünya görüşlerine sahip partileri geçici olarak bir araya getirmiş olan bir muhalefet hareketinin, cumhurbaşkanı adayını belirlerken kınanması gereken ön yargıları bile hesaba katarak davranması gerektiğini belirterek söze devam edelim...

Bu tartışmada önemli olan nokta, kimlik sorunlarının yol açabileceği olumsuz toplumsal sonuçlar konusunda kaygılar taşıyanların, hangi dünya görüşüne sahip oldukları değil söylediklerinde bir gerçek payının olup olmadığıdır.

(Devam edecek)