Kitap okurum, yazı yazarım, gazeteleri atlamam, TV izlerim; kısacası antenlerim sürekli çalışır. Bu bende rutin hale gelmiştir. Onlar beni yönlendirir. Bu sorumluluk duygumdan, bilinçli ve yurtsever yurttaş olmamdan; ülkeme ve topluma ödeyemediğim borcumdan dolayı da görevim benim…

Bu girişten şu sonuç çıkar: Okumuş olmamın bana yüklediği sorumluluk. Bu sorumluluğu duymak kadar, duyurmak da önemli; çünkü yüreklilik istiyor.Toplumcu, gerçekçi,demokrat, laik, hukuka saygılı, bilgili, birikimli her yurttaşın da yapması gereken budur…

Her yiğidin yoğurt yiyişi gibi benim de kendi okuma-yazma biçemim var. Burada bakmak, görmek ve yorum katmak öne çıkar. Yazmanın en önemli öğesi, okumaktır. Yazarsanız, okumak- yazmak da gelişiyor. Koyuverdiniz mi ipin ucunu; hepsi bitiyor. Nice önemli yazarlar bu yanlışı yapmış; kaybolup gitmişlerdir. Beni izleyen okurlarım anımsarlar sıkça yazdım bunu…

Üniversiteyi bitirdiğimde, bir akrabam şöyle uyarmıştı beni: “Okul bitti, okumak da bitti deme”. Ne yazık ki, 15 yıl gazete dışında hiçbir şey okuyamamıştım (Devrek Dergisi macerası hariç). Bu yıl gazeteci-yazarlıkta 42.yılım. Yayıncılık, dergicilik daha da sorumluluk yükledi bana. Hem okuyorum, hem yazıyorum…

Okul yaşamımdan bu yana geçen sürede, saptadığım bir konu var: Eğer bugün, ülkede bir yozlaşma, kültürde gerileme, siyasette çürüme oluşmuşsa; bunda okumuşlarımızın duyarsızlığı ve sorumsuzluğu etken olmuştur. Kentleri bir rant alanı olarak görenlere; kentlerini sahiplenmeyenlere, halkını sevmeyenlere bir bakın; çoklarının okumuşlar olduğunu göreceksiniz…

42 yılı aşkın süredir, okulunu bitirip gelen gençlerimize hep şu öğüdü verdim: “Sizden önce gelenlere bakın; ama onlar gibi olmayın. Kentinizi ve toplumunuzu sahiplenin. Yarınlarınızın güçlü, geleceğinizin güvenli olması için buna mecbursunuz.’’ Ne yazık ki, boş sözlermiş söylediklerim. Ülke bugün bir çıkmaz içinde ise ; giderek daha da sorumsuzluk ve bir inat uğruna badireden badireye,çöküntüden çöküntüye bir çözüm bulunamıyorsa tek neden aydınların duyarsızlığı ve sorumsuzluğudur.

Nitekim dün ve bugün gerek basında, gerekse partilerin grup toplantıları sonrasında gelişen–gelişecek olan emareler toplumda büyük sorunlar yaşayacağımızın kanıtı gibidir. Galiba sözün bittiği yerdeyiz artık. Yalçın Karatepe, Şimşek ile yaptığı görüşmenin ardından ‘‘ İktidarın ekonomide oluşturduğu yıkıma ortak olmayacaklarını’’ söyledi ve yapıcı muhalefet anlayışıyla görüşlerini aktardıklarını vurguladı.Formun Altı

Karatepe, Bakan Şimşek’le görüşmesine asgari ücrete ara zam, emekli aylıklarında artış, tarımsal desteklerin çiftçiye ödenmesi ve vergide adalet konu başlıklarıyla gittiklerini söyledi. Dört saatlik görüşmeden sonuç alınamadığını belirten Karatepe, “Acı reçeteyi yine vatandaşa çıkaran anlayışlarında bir değişim iradesi olmadığını gördük” dedi.

Ülkedeki gelir adaletsizliğine dikkat çeken Karatepe, “Gelirden en fazla pay alan yüzde 5’lik kesimin gelirindeki artış, ülke nüfusunun yarısının gelirindeki artışın 7 katı. Dolayısıyla talebi dengelemek için düşük gelir grubunda yer alanların gelirlerindeki artışların sınırlanmasının doğru olmadığını görüyoruz” dedi.

Enflasyonun bu denli yüksek olduğu bir dönemde asgari ücrete zam yapılmamasını reddettiklerini vurgulayan Karatepe şöyle dedi:“Benzer şekilde emekli aylıklarında da bir artış olması gerektiğini söyledik. Biz enflasyon kadar artışın yeterli olmadığını, en azından ilk çeyrekteki büyüme rakamı kadar ilave artış yapılması gerektiğini söyledik.”Bu durumda CHP’nin iyi niyetli girişimlerine karşılık Erdoğan’ın amacının zaman kazanmak olduğu açıkça görülüyor.

CHP’nin, 30 Haziran Pazar günü Kocaeli Gebze’de asgari ücretli çalışan vatandaşların sesini duyurmak için düzenleyeceği  ‘Emek Mitingi’ vb mitinglerle iktidar hizaya getirilebilir mi? Sanmıyorum. Sonuç olarak her zamanki gibi bu kez de dağ fare doğurdu…