Yaşamda en büyük değer zamandır demiştim önceki yazılarımda. Ne yazık ki toplumumuz, zamanı en kötü biçimde tüketmeye en somut ve ilk  örnektir. Başarılı bir zaman yönetiminin birinci koşulu zamanı iyi kullanmak için yapılacak şeyleri sıraya koymaktır. Zaman yönetimi boşa giden vakti azaltır ve böylelikle kişinin verimini artırır. Hiçbir kaynak sınırsız olmadığına göre zaman sınırlaması konmuş bir iş de belli bir disiplin içine çekilmiş olacaktır. 

Günler, haftalar nasıl başlıyor, nasıl bitiyor çoğunlukla anlayamıyoruz. O kadar hızlı akıyor ki zaman, hep yetiştiremediğimiz bir şeyler kalıyor. Zaman koşturuyor, biz kovalıyoruz. 85 milyonluk ülkemde; “bugün ne yaptım” sorusuna yanıt arayanımız çok azdır. Bu durumla başa çıkmanın yolu ise, zamanı doğru yönetebilmekten geçiyor.

2024 yılında zamlardan başımızı kaldıramadık.“Çok güzel şeyler olacak” dediler. “Çok güzel günler göreceğiz” dediler.Olmadı, olmayacak da: Hem günümüzü gördük, hem de Donkişot’un bile hayal edemeyeceği günlere geldik.İşçi,memur,emekli, dul yetim, 2024’ün ezilenleriydi. Bu yıl acılar,ölümler,yangınlar, kısacası  felaketlerle boğuştuk. Bu ne karamsarlık demeyin ! Bundan sonra daha da koşulların ağırlaşacağını, kurulacak düzenin bize daha neler yaşatacağının belirsizliği belli oldu.Umarım yanılan ben olurum…

Türkiye’de sosyal ve siyasal yaşam giderek bir karabasana dönüştü. “Bilinmezlikler”le kuşatılmış durumdayız. Olayları, olguları ne kadar kontrol edebiliyoruz? Hangi olasılıkları öngörebiliyoruz? Hiç bir şeyi kestirmenin olanağı yok.Bahtımızın rüzgârına pupa yelken açmış gidiyoruz. Gidiyoruz ama nereye? “Ah, bunu bir bilebilseydik!”Yeni kuşaklar ülkelerini felaketlerle anımsayacaklar gelecekte…

Aslında derin çelişkiler ülkesinin “zavallı bireyleri” durumundayız.Bir yanda iyimserlik, bir yanda kötümserlik. Bir yanda geleceğe duyulan ümit, bir yanda bugünden duyulan korku…Hem  insafsız zamların,hem de hudutsuz harcamaların kıskacındayız.Hatta fakirle zenginin  bile aynı vergiyi ödediği bir ülke olduk.Geçmişte “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin” öğüdünü verenlere;ülkemizdeki ekmek kuyruklarını hangi iktidar bize reva gördü diye hatırlatmak gerekiyor(?!.)…

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) raporuna göre “gıda, barınma, enerji ve borç” gibi temel ödemeleri yapabilmekten en çok endişe edenler Türk vatandaşları çıktı. Türkiye’de halkın yüzde 72’si gıda, barınma ve evlerde kullanılan enerji masraflarını karşılamaktan ve borç ödeme maliyetinin giderek artmasından endişeli. 27 ülke içinde Türkiye ilk sırada yer alırken bu ülkelerin ortalaması yüzde 47.Raporda Türkiye’de gelir eşitsizliğinden sendikalaşmaya,sağlık harcamalarından eğitim ve yaşam kalitesine birçok konuda çarpıcı gerçekler ortaya konuyor.Farklı alanlarda hazırlanan raporlarda son sıralarda bulduğu yerler ile dikkat çeken Türkiye,OECD’nin gelir, eğitim,çevre sağlık , ve yaşam memnuniyeti  gibi kriterlerle oluşturduğu Daha İyi Yaşam Endeksi’nde de üye ülkeler arasında kötü bir tablo çizmeye devam ediyor.

Gelecek yıllara umutla bakabilmek için,kaybedilen onca zamanın telafisinin mümkün olmadığı gerçeğiyle bir an önce yüzleşerek;çağın gereği olan  yeniliklere açık olunması gerekliliğini hatırlatmak isterim. Oysa kamuoyunda-medyada bütün haberlerin konusu “ENGELLEMELERİN YOĞUNLAŞACAĞI” yolunda. . Yasaklar ve engellemeler sürdüğü sürece hep karanlıkta kalacağız. Bunu unutmayalım. Tek bir yasak olmalı şu hayatta: Yasakları yasaklayan yasak. Aksi, özgürlüğe müdahale–ki sahip olduğumuz en değerli şey, özgürlüğümüz. Sansürle başlayan,otosansürle süren karanlığın onu ele geçirmesine izin vermemeliyiz.