Başöğretmen Atatürk’e minnetle :"Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…" "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır."

Kabataş Lisesi’nde öğrenciyim.Kabataş Lisesi’yle ilgili anılarım da, pek renkli:“Son sınıftayız. Bitirme sınavlarındayız. Ders fizik. O zaman sınavlara başka okullardan da ayırtmanlar (mümeyyizler) gelirdi. Aylardan haziran; ama ben takım elbise, kravat, kolalı gömlek falan filan, girdim sınava. Galatasaray Lisesi’nden gelen bir öğretmen, “Ben bu öğrencinin  sadece kıyafetine 10 veriyorum.” dedi. Öğretmenler gülüştüler, ben utandım.” Pekiyi derece ile bitirdim Lise’nin Edebiyat bölümünü. Beni çok seven öğretmenlerim  vardı.Örneğin, Fransızca öğretmeni İsmet Aksu, Safinaz Şarman,Biyoloji öğretmeni Zeliha Bali...”Kabataş Lisesi’nde tanıdığım, önemsediğim  bende derin izler bırakan öğretmenlerimdi onlar…

Lisenin bir özelliği de her yıl bir ‘Öğrenci  Başkanlığı’  seçimi yapılırdı.Son sınıfta Ahmet Taner Kışlalı arkadaşımız,ağabeyimiz seçildi. Öğrencilerin “Baba Behçet” dedikleri Öğretmen-Şair Behçet Necatigil’in öğrencisi olma mutluluğuna erenlerden de biriyim ayrıca . “Bugün yazar takımı arasında adım geçiyorsa bunu Necatigil’e borçluyum. Beni hep özendirdi.Bana yeni çıkan kitapları önerirdi. Belli ki bende bir cevher görmüştü.”

*

“Necatigil”li anılarımdan biri  de Zonguldak’ta da öğretmenlik yapmış olmasıydı.Necatigil, bana  bu nedenle hep “Zonguldaklı” diye seslenirdi. Bir gün derste  öğretmenim, Necatigil’e, yeni çıkan “Arada” adındaki kitabını  imzalatmak istedim. Behçet Hoca, “Ne yapacaksın imzayı? Genç adam ileriye bakar, geriye bakmaz.” demişti. Sonra kitaba şu esprili sözleri yazmıştı: “Kademoğlu’na arada bir lazım, ama ne?”hala tam olarak kavramış değilim…

  “Bir gün derste Behçet Hoca, köy romanları incelenirken Mahmut Makal’ın kitabından söz etti, ilk kitabı,’‘Bizim Köy’dür. Alıp okuyun.’’ dedi. Mahmut MakaI adını ilk kez o yıllarda duydum. Makal’la yıllar sonra, (1990 )’da tanıştık.Bana ‘Herkesin dostu Anton’ adını taktı.” Romancı-öykücü Burhan Günel ile şair Ahmet Özer de bana (Atom Karınca’ diyorlardı.)

*

Behçet Hoca, lise bitirme sınavları için öğrencilerine değişik kompozisyon ödevleri verirdi. Bana da o günlerde yayımlanan M. Sunullah Arısoy’un “Karapürçek” adlı romanını okumamı salık vermişti.Daha sonraki yıllarda M. Sunullah Arısoy’la mektuplaştık telefonlaştık. Ölümünden beş altı ay önce yaptığımız bir telefon konuşmasında Arısoy, Kuşadası’ndaki evinde yerinin darlığından,yazdıklarının gönlünce bir arşivini yapamadığından, neyin nerede olduğunu bilemediğinden yakınmıştı uzun uzun.

*

Eeeee, söz öğretmenlerden açılır da kimi öğretmenlerin beğenilen ya da kimi gülünç özellikleri anlatılmaz mı? Biz okulda kadın öğretmenlere ana, erkek öğretmenlere baba diye seslenirdik.’’ “Okul müdürümüz, gururlu, kibirli, sert, sevecen, ama güler yüzlü  bir adamdı. Felsefe öğretmeni Faik Dranaz’dı. Güzelliğiyle ünlü öğretmenlerimizden biri de Bedia Alev’di. Fizik öğretmeni Cemile Hanım’ın bastığı yer sarsılırdı, o derece güzeldi. Lisenin en nitelikli öğretmenlerinden biri Ressam Ahmet Uzelli’ydi.Tam bir İstanbul beyefendisiydi; öğrencilere yakınlığıyla,sevimliliğiyle çok sevilen biriydi. Okulun en yumuşak öğretmeni Münir Raşit Öymen’di. Fizik öğretmeni Hilmi Ziya Apak, nefis bir adamdı.”

*

Niye mi bunları anlattım; öğretmenlerimden çok etkilenmiş olacağım ki “Kabataş Erkek Lisesi’nin altın devrini yaşamış öğrencisiydim.” dedim kendi kendime. Aslında , üniversite yıllarımı (1956-1966) da içine  katarak  diyorum ki; salt Kabataş  Erkek Lisesi’nin değil, İstanbul’un da altın devrini yaşamıştım o yıllarda.