Önceki yazımızda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) devamı olan “Arap Baharı” harekatında AKP’nin savunduğu “Yeni Osmanlıcılık” akımının rolüne değinmiş...
AKP hükümetinin Başbakanlığına kadar hızla yükselmiş olan Ahmet Davutoğlu’nun BOP teorisyeni Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinden hareketle oluşturduğu “Yeni Osmanlıcılık” stratejisinin Suriye’nin parçalanması ve işgal edilmesi planı ile ilişkisine işaret etmiştik...
Daha sonra ABD ve NATO’nun Davutoğlu’nun davetlerine rağmen işgal planına katılmamaları ve bu ülkedeki faaliyetlerini PKK aracılığıyla sürdürme kararı almalarının Türkiye-ABD ilişkilerinde bir çok sorun yarattığını sözlerimize eklemiştik.
***
Bu gelişmelerden sonra “uçak olayı” ile kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkileri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “denge politikası” olarak adlandırılan yaklaşımıyla yeniden onarılmış; bu “onarım”ın ardından Rusya’ya karşı düşmanlık politikası yerini “ara buluculuk” politikasına bırakmıştır..
Bu tercihin doğurduğu sonuç, ABD’nin FETÖ’yü kullanarak NATO desteğiyle gerçekleştirmeye çalıştığı 15 Temmuz askeri darbe girişimi olmuştur. Bu girişim başarılı olsaydı, Türkiye yeniden Suriye’yi parçalama ve Rusya’ya düşmanlık politikasına dönecekti.
***
Rusya ile iyi ilişkiler politikasına karşı bir başka girişim ise Altılı Masa girişimiydi...
Türkiye’nin siyasal demokrasiden uzaklaşarak “tek adam” sistemine göre dizayn edilen bir başkanlık sistemi ile yönetilmesine tepki olarak kurulan bu ortaklık, AKP ile ABD arasındaki ilişkilerin bozulmasına paralel olarak ABD’nin desteğiyle iktidara gelme politikasını benimsedi...
Kılıçdaroğlu’nun seçimlerin hemen öncesinde ABD’ye yaptığı “tuhaf” gezi; bunun ardından yaptığı “Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’yı desteklemeliyiz” açıklaması, aynı dönemde İYİP’in Çin’deki Uygur toplumuna “soykırım” yapıldığı iddiasıyla Rusya-Çin ortaklığına karşı taarruza geçmesi bu dönüşümün işaretleriydi.
***
Kılıçdaroğlu daha sonra Davutoğlu’nun Gelecek partisini Altılı Masa’ya alarak Suriye’de yeni gerilimler yaratacağının işaretlerini verdi. İlginçtir, bunlar olurken ulusal çıkarları savunma konusunda daha hassas olan ve ABD politikalarını eleştiren Bağımsız Türkiye Partisi’nin Masa’ya katılma isteği Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu tarafından reddedildi... 
Seçimden sonra Altılı Masa’nın “drijanı” Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun Gelecek Partisini on milletvekilliği vererek TBMM’ye soktu...
Bu parti daha sonra Saadet Partisi ile birleşerek Meclis’te grup kurdu.
***
Davutoğlu, Suriye konusunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yapılan “Esat yönetimi ile görüşebiliriz” açıklamasına şu sözlerle tepki verdi:
“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hiçbir devletin başkanına barışalım diye yalvarmaz. Barış şartlarını kendisi ortaya koyar. Cumhurbaşkanı 2 senedir Rusya’nın baskıyla Esad’la görüşelim diyor”...
Davutoğlu ve onun çizgisini izleyen dostlarının “dolaylı” itirazlarına karşın on dört yıldır Suriye ve Türkiye’yi ekonomik ve siyasi bir çıkmaz içine sokan bu savaşı sona erdirme isteği artık her iki tarafta da oluşmuştur...
Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “barışma” teklifi Suriye Devlet Başkanı Esad tarafından da olumlu karşılanmıştır. Esad, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada “Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak ve garanti edecek, Türkiye ile ilişkilerimizi normalleştirecek tüm inisiyatif ve girişimlere açığız” ifadesini kullanmıştır.
***
Bu olumlu gelişmelere karşın, Türkiye ile Suriye arasındaki “dikenli” sorunların kısa vadede çözülebilmesini beklemek aşırı iyimserlik olur...
İki ülke arasında “dolaylı” ya da “dolaysız” görüşmeler başlasa bile bu görüşmelerin ABD ve Batı Avrupa tarafından bir biçimde sabote edileceği görülüyor...
Kayseri’de Suriyeli göçmenleri hedef alan olayların hemen ardından Suriye’de Türkiye’nin etkin olduğu bölgede halen “Suriye Milli Ordusu” adı altında faaliyet gösteren sözde “müttefiklerimizin” Türkiye’nin üs bölgelerine ateş açmaları, Türk bayrağı yakmaları, “Bizi Esad’a satarsanız, bizde sizi satarız” sloganları atmaları, görüşme konusunda ortaya çıkan “rivayetler”in bile ne tür sorunlar yaratacağını gösteriyor...
Suriye’nin ısrarla üzerinde durduğu “Türk askerlerinin Suriye topraklarından çekilmesi” talebinin Türkiye tarafından kabul görmesi ise mevcut konjonktürde mümkün görünmüyor.
***
Kısacası, son günlerde ortaya çıkan umut verici bazı gelişmelere karşın Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin yeniden onarılması ve ortaya çıkmış olan “kördüğüm”ün yakın gelecekte çözülmesi çok güç!..
ABD’nin NATO aracılığıyla güçlü bir ağa sahip olduğu Türkiye’de hem iktidar bloku hem de muhalefet cephesi içinde Erdoğan’ın Suriye ile yeniden barışma politikasını hayata geçirmesini engelleyebilecek unsurlar güçlerini koruyorlar...
Ancak uluslararası gelişmelere uzun vadeli bir bakış açısıyla bakıldığında, ABD cephesinin giderek zayıfladığı da bir gerçek... 
Bu da umutsuzluğa teslim olmanın yanlışlığını gösteriyor.