Askerlikte, “Yığınakta yapılan hata, savaş sırasında düzeltilemez” diye bir söz vardır...
Türkiye ve Suriye’de “barışma” yönünde güçlü bir istek olduğu halde bu barışmanın bir türlü gerçekleşmemesinin nedeni Arap Baharı’nın başlangıç döneminde yapılmış olan bazı yanlış hesaplardır...
O dönemde AKP Hükümeti, bu ülkenin de Tunus, Libya, Mısır gibi kolayca çözüleceği, “küçük bir Nusayri” topluluğu tarafından yönetilen geniş Sünni toplumunun Esad rejimine karşı ayaklanacağı, Suriye toplumunda Tayyip Erdoğan’a karşı yakınlık duyan Müslüman Kardeşler Örgütü’nün ayaklanma sonrasında tıpkı Tunus ve Mısır’da olduğu gibi kontrolü ele alacağı düşüncesinden yola çıkmış, ancak ABD destekli ayaklanma başarılı olamayınca geri adım atamamıştır.
***
Ayaklanma sırasında Esad rejiminin denetimi dışına çıkan bölgelerde IŞİD ve PKK/PYD’nin egemen olma tehlikesi belirince bu kez Türk ordusu fiilen Suriye topraklarında (Kuzey Suriye’de) askeri harekatlar yapmak zorunda kalmıştır...
Bu harekatlar sırasında başlangıçta ABD tarafından eğitilip donatılan ÖSO adlı örgüt Milli Ordu adı altında Türkiye tarafından yeniden örgütlenmiş ve sonuçta bölge TSK/Milli Ordu ile ABD/PYD yönetimindeki “enklavlara” bölünerek Suriye devletinin denetimi dışında kalmıştır...
Bu karışık duruma bir de İdlib bölgesinde kümelenmiş “El Nusra ve benzeri” dinci terör örgütlerinin kurduğu bölge eklenince işler iyice “Arap saçına” dönmüş bulunmaktadır.
***
Burada Suriye Savaşının geçirdiği aşamaları ve Türkiye’nin bu savaşta değişen pozisyonlarını anlatmaya kalkmayacağız...
Ancak sonuçta evdeki hesabın çarşıya uymadığını, Esad yönetiminin ayakta kaldığını ve bizim güney sınırımıza komşu bazı bölgeler dışında tüm ülkede kendi otoritesini tekrar kurduğunu hatırlatalım...
Bu arada başlangıçta Esad rejiminden hoşlanmadıkları için ayaklanmayı desteklemiş olan bazı Arap ülkeleri de bu gerçeği kabul etmiş ve Suriye 12 yıl önce ihraç edildiği 22 üyeli Arap Birliği’ne geri dönmüştür. Avrupa ülkeleri ise -başta Fransa olmak üzere- Suriye ile kestikleri diplomatik ilişkileri yeniden başlatmaya hazırlanmaktadır.
***
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da Esad Hükümeti ile anlaşma konusundaki isteğini açıklamıştır...
Bu istek, Esad Hükümeti yetkilileri tarafından olumlu karşılanmıştır...
Ancak istihbarat alanında yürütüldüğü belirtilen görüşmeler Türkiye halen Kuzey Suriye’de asker bulundurduğu için bir türlü siyasal müzakerelere dönüşememiş, daha açık bir deyişle “resmi” görüşmeler başlayamamıştır.
***
Bu amaçla yapılan ön görüşmelerde Rusya’nın önemli bir “kolaylaştırıcı” rol oynadığı bilinmektedir; ne var ki onun çabaları da bugüne kadar somut bir sonuç doğurabilmiş değildir...
Son olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova, Moskova’da düzenlediği basın toplantısında, Kuzey Irak kanalı Rudaw’ın konuyla ilgili sorusunu yanıtlarken şunları söylemiştir:
"Gördüğünüz gibi Suriye ve Türkiye ilişkileri normalleştirmeyi ana görevleri haline getirdi. Her iki tarafın da buna hazır olduğu mesajı Şam ve Ankara'nın üst düzey yetkilileri tarafından iletildi. Şam-Ankara ilişkilerinin normalleştirilmesinin, Suriye'deki durumun normalleşmesi ve bölgesel istikrarın güçlenmesi açısından çok önemli olduğuna inanıyoruz.”
***
Gelinen noktada ortaya “garip” bir tablo çıkmış bulunmaktadır...
Herkes ilişkilerin “normalleşmesini” istemekte, Suriye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmekte, ancak “düşmanlık” zamanındaki fiili durum değişmemektedir...
“Yığınakta yapılan hata sonradan düzeltilemez” derken kastettiğimiz durum budur.
***
Peki, bu duruma bundan sonra bir çözüm bulunabilecek midir? Daha açık bir deyişle, Türkiye görüşmelerin başlaması için Suriye’nin ön koşul olarak ileri sürdüğü askeri kuvvetlerini geri çekme konusunda en azından bir niyet ve takvim sunarak tıkanan süreci açabilecek midir?..
Bu sorunun cevabı halen bilinmemektedir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla bu konuda iktidar katlarında farklı görüşler bulunmakta, bir yandan Suriye ile barışma isteği dile getirilirken diğer yandan askerlerin çekilmesi için bir plan sunmak yerine Suriye’ye “rejimin demokratikleşmesi”, “Anayasanın değiştirilmesi”, “muhalefete hükümette yer verilmesi” gibi bağımsız bir ülkenin iç işlerine müdahale gerekçesiyle kabul edemeyeceği açık olan bazı ön koşullar öne sürülmektedir...
Suriye’deki Esad rejimi Arap Baharı operasyonu ile yıkılmaya çalışılmadan önce de Türkiye benzer taleplerde bulunmuş, Suriye hükümeti bu talepleri kabul etmediği için on yıldan uzun süre savaşmayı tercih etmiş ve sonunda yıkılmak bir yana konumunu sağlamlaştırmıştır. Bugünkü koşullarda bu talepleri kabul etmeyeceği açıktır.
***
“Burada Rusya’nın etkisiyle Suriye bu konuda taviz verebilir mi?” sorusu akla gelebilir...
Evet, Rusya bu konuda Suriye’yi barışa ikna etmek için elinden geleni yapmaktadır. Ama Zaharova’nın son açıklamasında sarf ettiği şu sözler de unutulmamalıdır:
“Suriye ve sorunlarına dair her şey batılı ülkeler tarafından yaratıldı ve körüklendi. Bu nedenle Rusya, Suriye'nin Batı'nın baskısı altına girmesine izin vermeyecektir.”