Önceki yazımızda Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunların ilk kez AKP’yi yüzde 30 bandının altına düşürerek CHP’yi “birinci parti” konumuna getirdiğini, ancak erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde iktidarı ele geçirmesi beklenen CHP’nin ülke koşullarına ve partinin geleneksel temeline dayanan sağlam bir programının olmaması durumunda kazanılacak zaferin geçmişte DSP örneğinde görüldüğü gibi kısa zamanda ters tepeceğini söylemiş...

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın usta bir “taktisyen” olduğuna dikkat çekerek ekonomide aşamadığı sıkıntıları ülkedeki anti-emperyalist/anti-siyonist dalgayı yönlendirerek aşmayı deneyebileceğini belirtmiştik...

Erdoğan’ın ABD ve İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği saldırıya karşı çıkması, desteklediği HAMAS’ın en büyük rakibi olan Mahmut Abbas’ı kısa süre önce sert sözlerle eleştirmiş olmasına karşın Meclis’te konuşturarak Filistin örgütlerinin birleşmesinden yana bir lider görüntüsü vermesi, BRICS’e ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile işbirliğini geliştirme girişimiyle “denge politikası”nı sürdüreceği mesajını vermesi bunu göstermektedir.

***

CHP yönetiminin şu andaki durumu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı hamlelerin üstesinden gelebilecek bir tecrübe ve kararlılık belirtisi göstermemektedir...

CHP, eski genel başkan Kılıçdaroğlu zamanında kendi köklerine yabancılaştırılmış, neo-liberal politikalara bağlanmış ve ABD/AB’nin dümen suyuna sürüklenmiştir...

Özellikle de, CHP’nin geleneksel kamucu politikaları, laiklik ve bağımsızlık ilkeleri bu süreçte bir yana itilmiştir.

***

Özel’in başkanlığa gelmesini sağlayan “değişim” sloganı bu durumdan parti tabanının duyduğu rahatsızlığı göstermektedir...

Ancak “değişim” sözcüğü kendi başına fazla bir anlam taşımamaktadır; önemli olan değişimin yönüdür...

Bu açıdan bakıldığında Özel’in CHP’nin altı ilkesinden en önemlisi olan ve içinde bulunduğumuz dönemde özellikle önem kazanan “devletçilik” okunu “boyamaya” kalkması, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönüne işaret ederken “Yöneticiler zengin olsun, saraylarda otursun diyenler ŞİÖ’ye (Şanghay İşbirliği Örgütü) gidebilirler. Ama orada halk fakir. Yöneticiler mütevazı ama halk zengin olsun diyenler, AB hedefinin peşinde yürüyebilirler. Orada tam 10 kat zengin halklar var. Gelişmiş bir demokrasi var.” demesi kendisinin ülkede ve dünyada olup bitenleri anlama konusunda ciddi bir yetersizliği olduğunu göstermiştir.

***

Özel’in bu sözleri, CHP’nin en önemli özelliklerini inkâr eden ve Erdoğan’a karşı mücadelesini ABD ve AB’ye dayanarak güçlendirmeye çalışan Kılıçdaroğlu’ndan çok da farklı düşünmediğini göstermektedir...

Yine de ülkedeki ekonomik sorunların en önemli nedenlerinden birinin kamu sektörünün tasfiyesi olduğunu bilmeyen ve devletçiliği “feminizm” gibi bir şey zanneden bir CHP lideri düşüncesi insana garip gelmektedir...

Bu “liderin” Türkiye’nin AB kapısında 60 yıldır “gece bekçisi” gibi bekletildiğini, AB’nin “yol geçen hanı”na dönüştürüldüğü soğuk savaş sonrası dönemde bile kapıdan içeri alınmadığı (ve alınmayacağı) gerçeğini görmediğini, buna karşılık eşitsiz bir gümrük birliği anlaşmasıyla üye olmadığı bir birliğin avantajlarından yararlanması önlenirken dezavantajlarını yüklendiğini bilmiyor olması...

ABD ve AB’de toplumsal gelir eşitsizliğinin ŞİÖ ülkelerinden çok daha büyük olduğunun farkında olmaması...

Ve bu ülkeler dünyanın dört bir yanında sömürge dönemi alışkanlıklarını sürdürür, Ortadoğu’yu kana bulayan İsrail’in soykırımını destekler, bu soykırıma karşı çıkanlara kendi topraklarında konuşma özgürlüğü tanımazken Özel’in onları “çok demokratik” bularak övmesi kendisine umut bağlayanları umutsuzluğa sevk etmektedir.

***

Kaldı ki, CHP’nin şu anda bir lidere sahip olup olmadığı bile tartışmalıdır...

“Genel başkanlık” ile “liderlik” arasında farklar vardır...

Özel CHP’nin genel başkanıdır, ama parti şu anda liderlik için mücadele eden bir “triumvira” (üçlü yönetim) tarafından yönetilmektedir.

***

“Üçlü yönetim”in bir ayağı Özel, diğer ayağı Ekrem İmamoğlu’dur...

İşin garip tarafı “üçüncü ayak” konusunda bir belirsizlik devam etmektedir...

Normal olarak bu ayağın Mansur Yavaş olması beklenirdi; ne var ki, “eski genel başkan” Kılıçdaroğlu, partiden elini çekmemiştir ve kendisine bağlı milletvekillerinin desteğiyle Yavaş’ı geri plana iterek “triumvira”da onun yerini almış görünmektedir.

***

Yazımızın başlığında CHP’nin Türkiye’nin gelecekteki yönünü belirleme imkanına sahip olduğunu belirtmiştik...

Ne yazık ki, CHP şu anda kendi yönünü bile belirlemekte zorluk çekmekte, göründüğü kadarıyla gitmesi gereken yönün tam tersine gitmektedir...

Bu da Türkiye’nin geleceği konusunda duyulan endişeleri güçlendirmektedir.