MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkmasına ve Meclis kürsüsünden konuşmasına imkân verecek kapıyı açma önerisi ile bir eşik aşıldı...

Bir başka deyişle “Alaaddin’in lambası”ndaki cin şişeden çıktı...

Şimdi o “cin” ne yapacak ve yapması bekleneni yapmazsa şişeye nasıl geri sokulacak onu tartışmanın zamanı.

***

Önce bir noktayı belirtmemiz gerekiyor...

Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın haberi olmadan böyle bir çıkış yapması mümkün değildir...

Nitekim Erdoğan, Bahçeli'nin yaptığı açıklamaları '85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli bulduklarını' açıklamış bulunmaktadır.

***

O zaman iktidar blokunun bu hamleyle elde etmek istediği sonuç nedir ve neden bu hamle şu günlerde yapılmıştır...

Bu soruya birincisi, “teknik”, ikincisi “siyasal” olmak üzere iki yanıt verilebilir.

***

Soruna teknik açıdan bakarsak, Öcalan “ağırlaştırılmış müebbed hapis” cezasına çarptırılmış bir kişidir. Bu ceza ile ilgili olarak AİHM tarafından alınan bir kararda şöyle denilmektedir:

“İdam cezası kişinin gözlerini dünyaya kapattıran bir ceza olduğu için insanlık dışıdır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar da bir daha dış dünyayı görme olanağına sahip değil iseler, yani bu cezaya mahkum olanlara belirli koşulların varlığı halinde şartlı tahliye olanağı sağlanmıyor ise bu cezalar da aşağılayıcı ve insanlık dışıdır.”...

Bu durumda bazı ülkelerde söz konusu cezaya çarptırılanlara “Umut Hakkı” adı verilen bir hak tanınmıştır. Bu haktan yararlanmak için öngörülen süre cezaevinde 25 yıl geçirmek ve “iyi hal göstermek”tir. 1999 yılında yakalanan Öcalan bu süreyi doldurmuştur. Ancak Türkiye’de bu konuda çıkarılmış bir yasa olmadığı için bu cezaya çarptırılanlar şartlı tahliye hükümlerinden ömür boyu yararlanamamaktadır.

***

Hal böyleyken bir ay önce, 24 Eylül 2024 tarihinde, DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık imzasıyla TBMM Başkanlığı’na ağırlaştırılmış müebbet hapis infazında yirmi beş yılı dolduranların koşullu salıverilme şartlarının değiştirilmesi için bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören bir kanun teklifi sunulmuştur...

Bu girişim, önümüzdeki günlerde DEM Parti’nin AİHM kararlarına dayanarak Öcalan’ın cezaevinden çıkarılması için bir girişimde bulunacağını göstermektedir. Nitekim Bahçeli’nin konuşmasının ardından Sakık, bu kanun teklifiyle ilgili olarak"Bahçeli’nin Öcalan’a ilişkin sözlerine hiç şaşırmadım. Önümüzdeki günlerde daha önemli gelişmelerin olabilme ihtimalini yüksek görüyorum. Göreceğiz, bakacağız, bekleyeceğiz" ifadesini kullanmıştır.

***

Bu gelişmeler göz önüne alındığında Bahçeli’nin yaptığı açıklamanın amacı büyük ihtimalle önümüzdeki dönemde AB’nin de desteğiyle Öcalan’ın şartlı tahliye hükümlerinden yararlanmasını sağlayacak bir kanun çıkarılması için yapılacak girişimlerin önünü almak ya da bu girişimi PKK terörünü sona erdirmek için kullanmaktır. Çünkü bu yasanın işletilmesinde hükümlünün “iyi halli” olması, başka bir deyişle terörü kınaması gerekmektedir...

Daha açık söylersek, Bahçeli, Öcalan için “TBMM'de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu kararlılığı gösterirse umut hakkı için yasal düzenlemenin önü açılsın." derken bir anlamda Öcalan’dan “iyi hal” göstermesini istemektedir...

Bu noktada şu soru akla gelmektedir: Öcalan bunu yapar mı, yaparsa sonuçları ne olur?..

***

Bahçeli’nin açıklamasından önce Öcalan ile bu konunun konuşulup konuşulmadığını bilemeyiz; ancak böyle bir girişim herhalde muhatabının fikir ve görüşü alınmadan yapılmış olamaz...

Eğer Öcalan bu koşulu kabul ettiyse ve Bahçeli de bu kabule dayalı olarak söz konusu açıklamayı yaptıysa bu yalnız Türkiye içinde değil bölgemizde de olumlu sonuçlar doğurabilir...

Aksi takdirde ise Öcalan “iyi halli” olmadığı için içeride yatmaya devam eder ama şişeden çıkarılan cinin tekrar şişenin içine sokulması çok zor olur!

***

Yukarıda sorduğumuz soruya verilecek cevabın siyasi yönüne gelince...

Hiç kuşkusuz, Öcalan’ın Bahçeli’nin davetine uyarak “örgütün lağvedildiğini” açıklaması iktidar blokunun hanesine başarı olarak yazılır, DEM Parti içinde ise önemli bir çatlak yaratır...

Çünkü bu parti içinde bazıları Öcalan’ın istek ve taleplerini olumlu karşılarken, bazıları kulağını Kandil ve Suriye’den gelecek mesaja çevirecektir. Kandil ve Suriye’nin bu çağrıya olumsuz cevap vereceği muhakkaktır. O zaman DEM Parti içinde bir bölünme gerçekleşecektir.

***

Ancak, günümüzde PKK’nin Türkiye ile sınırlı bir örgüt olmaktan çıkıp Suriye ve Irak’ta kolları olan bir “konglomera”ya dönüştüğü unutulmamalıdır...

Bu “konglomera” ABD ve İsrail’in koruması ve yönlendirmesi altında bulunmaktadır. ABD’nin özellikle kendi “kara ordusu” olarak eğittiği ve donattığı PKK/PYD’nin tasfiyesi fikrini hoş karşılamayacağı çok açıktır. Mevcut konjonktürde sözü edilen odakların Öcalan’ın yapması muhtemel bu tür bir çağrı üzerine sıraya dizilip hizaya gelmeleri ya da  “silahlara veda” diyerek bir kenara çekilmeleri ise mümkün değildir...

Sonuç olarak, önümüzdeki günler çok hararetli tartışmalara gebedir.

(Devam edecek)

NOT: Bu yazı TUSAŞ tesislerine PKK tarafından yapıldığı açıklanan terör saldırısından önce yazılmıştır. Bu saldırı yukarıda sözünü ettiğimiz gelişmelerle yakından ilgilidir. Bir sonraki yazıda bu konu üzerinde duracağız.