Önceki yazımızda neoliberal sistemin krizi derinleşirken 'devlet destekli karma ekonomi' modelini uygulayan Çin'in hem koronavirüs salgınına karşı hem de onun derinleştirdiği ekonomik krize karşı başarılı adımlar attığını...

Ve bu durumun küresel güç dengesini Çin'in merkezi rol oynadığı BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü gibi devletler toplulukları lehine değiştirmeye başladığını söylemiştik...

Davos'ta önümüzdeki yılın başında yapılacak olan Dünya Ekonomik Forumu zirvesinin tek gündem maddesini oluşturan 'Büyük Ayarlama' (The Great Reset) projesi, ABD aleyhine gelişen bu tabloyu düzeltme yönündeki bir çaba olarak değerlendirilebilir.

***

Geçtiğimiz günlerde ABD dış politikasına yön veren Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir makale, söz konusu çabanın ne kadar hayati bir önem taşıdığını ortaya koyması açısından önem taşıyor...

'ABD düşerken, Çin uluslararası liderlik için manevra yapıyor.' alt başlığını taşıyan makale, şu önemli saptamayla başlıyor:

'Küresel bir lider olarak ABD'nin statüsü geçen on yıllardır sadece zenginlik ve güç üzerine değil aynı zamanda ABD iç yönetiminin küresel kamu mallarının sağlanmasından kaynaklı meşruiyeti ve küresel krizleri yönetebilme kabiliyeti üzerine de kuruluydu. Koronavirüs pandemisi ABD'nin bu alanlardaki liderliğini test etti ve Washington testi geçemedi.'

Makalenin devamında Çin'in bu süreçte 'Kendi sistemini kurmaya, diğer ülkelere maddi yardım sağlamaya ve hatta diğer hükümetleri örgütlemeye çalıştığı' belirtiliyor ve şöyle devam ediliyor:

'(Çin Cumhurbaşkanı) Xi, son birkaç yılını Çin'in küresel liderliğini güçlendirecek teorilere harcadı ve koronavirüs ile teoriyi hayata geçirme fırsatı buldu. Çin koronavirüse karşı ihtiyaç duyulan sağlık mazelemelerini krizin hemen başında satın aldı ve üretti. Şimdi ise onları başkalarına verecek konuma geldi. Dünyanın ihtiyaç duyduğu malzemelerin Çin'de üretilmesi ise Pekin'in maddi yardımdaki üstünlüğünü pekiştirdi. Böylece sağlık malzemeleri üzerinden dış politikada yeni bir kazanç elde etti. ABD ise aksine başka yerlere yardım sağlamayı bırakın kendi taleplerini karşılama kapasitesinden yoksun.'

***

Makaleden aktaracaklarımız bu kadar...

Ancak şu noktayı da belirtmeden geçmeyelim: Bu makalenin yayınlandığı Foreign Affairs dergisi, kurulduğu 1922 yılından bu yana ABD'nin dış politikasına yön veren Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR / Conseil on Foreign Relations) yayın organıdır...

Ve Trump'ın başkanlık seçimini kaybetmesinde ABD küresel elitinin yaptığı bu saptama hiç kuşkusuz büyük bir rol oynamıştır.

***

Bu gerçekler ışığında ABD'de Trump'ın Çin'e karşı açtığı gayriresmi savaşı sorgulayanların sayısı artıyor...

Örneğin, yine ABD'nin etkili yayın organlarından Foreign Policy (FP) dergisinde yayınlanan Michael Hirsh imzalı bir başka makalede ABD'nin 1970'li yılların sonunda Kissinger'in geliştirdiği Çin ile uzlaşma politikalarına dönmesi salık veriliyor...

FP makalesine göre Amerika, önceki dönemlere göre daha uzlaşmacı politikalar izlemeli ve özellikle Çin ile yarışında zaferi 'yavaş ve istikrarlı' ilerlemenin getireceğine güvenmeli.

***

Açıktır ki, mevcut koşullarda koronavirüse karşı mücadele, artık bir sağlık sorunu, hatta ekonomik bir sorun olmaktan çok 'politik' bir sorun haline gelmiş bulunuyor....

Bu durum, salgının ilk kez 'resmen' Wuhan'da ortaya çıkmış olmasından ötürü virüsü 'Çin virüsü' olarak adlandırmak için büyük bir kampanya yürüten Trump'ın davranışını da açıklıyor...

Gerçi Çin'de 2019 yılı Aralık ayında hastalığın adı konmadan önce ABD'de 'grip' vakaları olarak değerlendirilen bazı vakaların 'koronavirüs vakası' olduğunun ortaya çıkması ve İtalya'da 2019 yılının Eylül ayının başlarında atık sulardan alınan örneklerde koronavirüse rastlanması Trump'ın yürüttüğü kampanyayı bir hayli 'zedelemiş' durumda!.. Ancak günümüzde bile 'Batılı' haber ajansları, koronavirüs ile ilgili geçtikleri tüm haberlerin başına 'İlk kez Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıktıktan sonra dünyaya yayılan' pasajını eklemeye devam ediyorlar.

(Devam edecek)