Önceki yazımızda “AKP’nin, yüzde 30’luk ‘kemik oy’ oranını (şimdilik) koruduğu görülüyor; ancak, ilk kez (son yerel seçimlerini ardından) AKP’yi bu bandın altına düşme korkusunun sardığı da bir gerçek” demiş...

Meydana gelen bu değişikliğin “siyasal” ve “ekonomik” iki ana nedeni olduğunu belirtmiştik...

Siyasal neden şuydu: AKP, 2002’den günümüze kadar kendi çekirdek oylarının yanı sıra “sahipsiz” kalmış “merkez sağ” oyları da toplamışken, son dönemde bu oyları hızla kaybetmeye başlamıştı...

Ekonomik neden ise 2002’den itibaren Türkiye’ye akan sıcak para kaynaklarının “kuruması”, bu kaynakları yeniden kazanmak için şart koşulan “kemer sıkma” ve yüksek faiz politikalarının emekliler, sosyal yardımlardan yararlanan kadınlar ve çalışan kesimi AKP’den uzaklaştırmaya başlamasıydı.

***

Ekonomi ile siyaset arasındaki etkileşim son yıllarda yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada artmış durumda. Bunun en büyük nedeni, bir zamanlar tüm dünyada sorgusuz sualsiz kabul gören neo-liberal ekonomik ilkelerin sorgulanmaya başlanmış olması...

Bu tür ekonominin siyasete olan etkisinin en açık göstergelerinden biri geçtiğimiz günlerde yaşandı. Birbirleriyle ilişkileri oldukça soğuk olan üç büyük işçi konfederasyonunun genel başkanları asgari ücrete ve yaşam koşullarına yönelik ortak bir açıklama yaptı...

Bu konfederasyonlardan Hak-İş, öteden beri AKP’ye destek veren sendikalardan biriydi. Türk-İş ise zaman zaman ekonomik talepler ileri sürse de grev ve benzeri yöntemlere başvurmaktan kaçınması ve uzlaşmacı tutumuyla tanınmaktaydı.

***

Ortak toplantının ardından konuşan konfederasyon başkanlarının sözleri soruna yalnızca asgari ücret ile sınırlı bakmadıklarını gösterdi...

Örneğin Hak-İş Konfederasyonu Başkanı Mahmut Arslan şunları söyledi:

“Türkiye milli gelirin dağılımı açısından dünyanın en adaletsiz ülkeleri arasında yer alıyor. Biz bu gidişatı Türkiye'nin hak etmediği bir gidişat olarak görüyoruz. Milli gelirimiz artıyor, büyüme devam ediyor ama ücretlilerin aldığı pay azalıyor. Burada bir yanlışlık var. Vergi sistemi de dahil baktığımız zaman daha çok kazanandan daha az, daha az kazanandan daha çok bir vergi politikası söz konusu. Adaletli bir vergi sisteminden bahsedemiyoruz. Kaldı ki eğer gerçekten adil bir vergi sistemi olsa bile sorunu çözmeye yetmiyor. Çünkü nereye harcanıyor? Vergilerin nasıl, kimin için harcandığı da çok önemli."

***

TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay ise kendisinden duymaya alışkın olmadığımız bir üslup kullandı: "Bunlar bizi yani işçiyi maraba zannediyor. Bizim üzerimizden ekonominin düzelmesinin şansı yok. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler. Özel sektördeki patronların, kazandıkları paralar ve kârları ortada. Ona rağmen 10 yıllık 20 yıllık bir işçiye 10-15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle zannediyorlar. Bu meseleyle ilgili üzerimize ne düşüyorsa noksansız yapmak zorundayız. Bizim üçümüzün sık sık işçi meselesinde, emekçi meselesinde bir araya gelme mecburiyetimiz var. Şimdi ülkede seçim oldu toplum kanaatini belli etti, bir sene sonra başka belli edecek. Türk toplumu akıllı bir toplumdur nerede ne yapacağını iyi bilir.”

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da "Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin seçimden seçime değil hayatın her alanında söz hakkına sahip olduğu bir ülkede bu sorunu çözebiliriz" dedi.

***

Bu gelişmelerin ardından yayınlanan AREA kamuoyu araştırma şirketinin yaptığı anketlerde bazı ilginç olgular dikkat çekti...

Anketlere göre geçmişte yaklaşık yüzde 50 oranında AKP’ye destek veren kadınların oranı son gelişmelerden sonra yüzde 26,9’a kadar düşmüştü...

Yine AKP’nin en önemli destekçilerinden olan emeklilerin AKP’ye verdiği destekte de büyük bir düşüş görülmekteydi. Araştırmaya göre 55 yaş üzeri seçmende AKP'nin oyu yüzde 20,8’e inmişti; CHP’nin oyu ise yükselerek yüzde 30,7’ye ulaşmıştı.

***

Bu gelişmeler CHP’nin son yerel seçimlerden sonra kullandığı dilin de değişmesine neden oldu...

Seçimin ardından erken seçim için Meclis kararı gerektiğini, Meclis’teki kompozisyonun ise erken seçime izin vermediğini savunan Özgür Özel, son günlerde bu söylemi değiştirerek “Geçim yoksa seçim var” sloganını kullanmaya başladı...

Bununla da yetinmeyip emekli aylıkları, asgari ücret vb. konularda mitingler, kitle toplantıları, ışık söndürme eylemleri düzenleyerek adeta erken seçim için “gaza bastı”.

***

AKP, bu gelişmeler karşısında ne yapabilir?..

Mehmet Şimşek’in uluslararası finans kurumlarının beklentileri doğrultusunda hazırladığı programın uygulanmaya devam edilmesi durumunda AKP hiç ummadığı biçimde kendisini bir “erken seçim ortamı” içinde bulabilir ve bu koşullarda yapılacak bir seçimde iktidarı yitirebilir...

Şimşek’in hazırladığı programı iptal ederek faizleri yeniden düşürür ve dolar üzerindeki baskıyı gevşetirse bu kez uluslararası finans çevrelerinin tepkileri ve  eskisinden daha büyük bir “yabancı sermaye kaçışı” olayı ile karşı karşıya kalabilir.

***

Kısacası, çanlar AKP iktidarı için çalarken ortada kolay bir çözüm görünmüyor...

Bakalım gelecek günler ne gösterecek!