Her yeni yıl yeni bir başlangıç gibi görülür...
Eskiden karikatürlerde eski yıl sırtında taşıdığı torbasıyla sahneyi terkeden bir ihtiyar, yeni yıl ise dünyaya yeni gelmiş ağzı emzikli bir bebek olarak çizilirdi...
Aslında her yeni yıl, ertesi yıl insanlığın eskilerini barındıran devasa garaja atılacak yeni bir 'atık'tan başka bir şey değil!
***
Kısacası, her yeni yıl bir öncekinin yükünü devralarak geliyor...
Bu, bireysel yaşamlarımız için olduğu kadar ekonomi, siyaset ve toplumsal yaşam açısından da geçerli...
O nedenle, geleceğe yönelik bir projeksiyon yapmak istersek, gözümüzü geçmişe çevirmek zorunda kalıyoruz. Geleceğimiz konusundaki merakımızı gidermek için yıldız falına bakmak yerine ekonomik analiz yapıyoruz.
***
2021 yılında yaşamımızı belirleyecek olan ekonomik sorunların başında borç sorunu geliyor...
Burada, 'borç sorunu geçmişte de her zaman her toplumun sorun olmuştur' denilebilir...
Ancak zamanımızda bu sorun ekonominin kısmi bir sorunu olmaktan çıkmış,belirleyici bir unsuru haline gelmiştir.
***
Bunun nedeni, özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra üretici ya da geçimlik ekonominin yerini küresel mali sermayenin egemen olduğu bir ekonomik sistemin almış olmasıdır...
Eskiden ödünç alınan para öz sermayenin ve üretim faaliyetinin bir destekçisiyken...
Günümüzde hiç üretim yapmadan dünyanın dört bir köşesinde sırf mali işlemler yaparak çok daha büyük kazançlar elde edebilmek ya da borç yüzünden bütün üretim gücünü kaybedebilmek mümkün.
***
Borç sorununun değişmeyen bir özelliği, kısır bir döngü yaratmasıdır...
Günümüzde ekonomik krizler artık aşırı ya da eksik üretimden çok parasal akışların, borç olarak verilen kredilerin 'tıkanmasından' kaynaklanmaktadır...
Bununla birlikte, krizlerin zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapan özelliği değişmiş değildir. Kural olarak borç veren her krizin sonunda biraz daha zenginleşirken, borçla yaşayan, eninde sonunda elindekinin de uçup gittiğini görmektedir.
***
Biz de, o nedenle 2021 yılının hayatımızı nasıl etkileyeceğini merak ettiğimizde genel olarak ekonomiye, özel olarak da borç durumumuza bakıyoruz...
Türkiye'nin dış borç stoku verileri geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklandı
Açıklamaya göre, 30 Eylül itibarıyla Türkiye'nin brüt dış borç stoku 435.1 milyar dolar, net dış borç stoku ise 262.2 milyar dolar olarak belirlendi... Brüt borç stokunun milli gelire oranı yüzde 59.1, net borç stokunun milli gelire oranı ise yüzde 35.6.
***
'Brüt' dış borç tutarı ile 'net' dış borç tutarı arasındaki fark nedir derseniz...
'Brüt' borç, dış borçlarımızın genel toplamını...
'Net' dış borç ise kamu sektörünün elinde bulundurduğu finansal varlıkların bu borçtan düşülmesi sonucu kalan borcu ifade ediyor.
***
Peki, bu borcun kaynağı nedir?...
Bu borç, tıpkı bireysel borçlarımız gibi gelirlerimiz ile giderlerimiz arasındaki farktan doğuyor...
Dış borç açısından bu 'cari açık' dediğimiz şey oluyor.
***
Bazıları günümüzde ekonomilerde finans sermayesi egemen olduğu için borçlanmanın bir sorun yaratamayacağını savunuyor. Hatta rahmetli Demirel, Başbakanlığı sırasında yaptığı bir konuşmasında 'Borç yiğidin kamçısıdır' demişti...
Ancak, biliyoruz ki hafif kamçılama atı hızlandırsa da, 'kamçı zoruyla' hızlanmanın bir sonu var...
Yorulduğu için yavaşlayan atı daha fazla kamçılamaya kalkarsanız at (yani ekonomi) geri 'tepiyor'!
***
Yukarıda verdiğimiz borç rakamlarının ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek için kendi durumumuzu dünyanın diğer ülkeleriyle karşılaştırmamız gerekiyor...
Dünya Bankası Ekim ayında dünya ülkelerinin borç durumunu açıkladı. Türkiye, düşük ve orta gelirli 120 ülke arasında en çok dış borcu olan 6. ülke oldu...
Borcun milli gelire oranında ise Arjantin'in ardından 2. sırada yer aldı.
***
Bir sonraki yazımızda bu durumun yarattığı ve yaratacağı sorunlara değineceğiz.
(Devam edecek)