Son yazımızda muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi meselesinde kimlik meselesinin nasıl ele alınması gerektiği meselesi üzerinde durmuş...
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın, Cumhur İttifakının adayı olduğunu açıklayarak yaptığı son hamle sırasında 'kimlik sorununu' da hatırlatmayı ihmal etmemesini dikkat çekici bulmuştuk.
***
Günümüzde dijital görüntüleme tekniklerinin gelişmesiyle insan beynine ve düşünme süreçlerinin şekillenmesine ilişkin bilimsel araştırmalar büyük bir sıçrama yapmıştır...
Yapılan araştırmalar, 'Aydınlanma' dönemi düşünürlerinin düşündüğünün aksine insan beyninin herkesin üzerine istediğini yazabileceği 'beyaz bir sayfa' olmadığını, beynimizin bir bölümü 'rasyonel' düşünceler üretirken bazı 'arkaik' bölümlerinin ilkel güdüleri ateşlemeye devam ettiğini göstermektedir. Düşünme süreçlerimiz her mesele üzerinde özgürce akıl yürüterek karar alma yoluyla değil, içine doğduğumuz sosyal çevrede yüzyıllar, belki de bin yıllar boyunca şekillenmiş kalıpların benimsenmesi ve bunların oluşturduğu ön yargıların devreye sokulması yoluyla çalışmaktadır...
O nedenle, örneğin teke tek sohbetlerde son derece mantıklı konuşan insanlar, mensup oldukları çevrelerin ya da ince yöntemlerle tasarlanmış algı operasyonlarının etkisi altında kaldıklarında kolayca söylediklerinin tam tersi yönde hareket edebilmektedir. Hiç kuşkusuz, kimi zaman kendi deneyimlerimizden yararlanabilmekte, 'aklımız' sayesinde yüzlerce yıl boyunca oluşmuş 'kalıpların' dışına çıkabilmekteyiz; ancak bu zannedildiği kadar kolay olmuyor; özellikle de insan aklı bu yönde teşvik edilmiyorsa...
***
Konumuza dönersek...
Toplumların tarihsel gelişme süreci içinde bir takım dinsel, mezhepsel, etnik ya da başka konularda çatışmalar yaşayarak şekillendikleri ve bu çatışmaların o toplumda kolay kolay silinmeyecek izler bıraktığı bir gerçektir...
AIlevilik/Sünnilik çatışması, 500 yılı aşkın bir süre boyunca toplumumuzu etkilemiş, büyük acılara yol açmış ve bugün bile devam eden ön yargılar doğurmuştur...
Bu tür çatışmaların Ortaçağ koşullarından kaynaklandığı ve uygar bir toplumda geride bırakılmış olması gerektiği açıktır ve doğrudur. Ama mesele, ülkemizin ve toplumumuzun demokratik dönüşümünü halen tamamlayamamış, ortaçağ kalıntılarını sosyo-ekonomik, ve kültürel alanlarda aşamamış olmasıdır...
O nedenle daha yakın denilebilecek bir tarihte bugün hatırlamak bile istemediğimiz pek çok olumsuz olay yaşanmıştır. Bu olaylar, bastırılmış gibi görünen bir çok ön yargının nasıl en küçük bir kışkırtma ile canlanabildiğini ortaya çıkarmıştır...
Bu da siyaset yapanların, olmaması gereken ama olabilecek bazı olumsuz gelişmeleri hesaba katarak hareket etmelerinin daha 'akılcı' bir davranış olacağını göstermektedir.
***
Konuya ilişkin yazılarımızın başında muhalefetin en önemli avantajının iktidarın ekonomik politikalarının yanlışlığının her geçen gün biraz daha fazla ortaya çıkmasından kaynaklandığını söylemiştik...
Hazine'nin giderek boşalması ve gelir dağılımının bozulması, yirmi yıla yakın bir zamandır AKP'nin oy depolarını oluşturmuş olan emekçi kesimlerin, emeklilerin ve yardımlara bağımlı olarak yaşayan yoksulların iktidarı eleştirmelerine yol açmaktadır...
Ancak ekonomik durumları bozulan kesimlerin hemen iktidara karşı tavır alacağını düşünmek yanlıştır. Bu bir süreçtir. Nitekim, 'kararsız' seçmen kitlesinin anormal büyüklüğü kitlelerin uzun süre benimsedikleri ve oy verdikleri partiden uzaklaşsalar bile hemen kopamadıklarını ortaya koymaktadır.
***
Meseleye bu açıdan bakıldığında günümüzde 'Z Kuşağı' olarak adlandırılan genç kesimde muhalefetin daha güçlü olduğunu görmek şaşırtıcı değildir...
Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma bu gerçeği gözler önüne sermektedir...
BUPAR Araştırma Danışmanlık şirketi tarafından yapılan ankete katılan gençler arasında Millet İttifakı'na oy vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 65'i bulurken Cumhur İttifakı'na oy vereceklerin oranı yüzde 23 olarak belirlenmiştir. Gençlerin yüzde 72'si 'yeni bir ismi cumhurbaşkanı olarak görmek istediklerini belirtirken Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını destekleyenlerin oranı yüzde 20.5'te kalmış, yüzde 7.5'lik bir kesim ise kararsız olduğunu ifade etmiştir.
(Devam edecek)