İktidar geldiğinden bu yana bal gibi israf ekonomisi uyguluyor. İstatistikler sağlıklı değil! Bir yanda kaynak israfı, öte yandan kamuya yandaşların, Meclis kadrolarına bankamatik memurların atamaları.Belediyelere yandaş yakınlarının kadrolarının doldurulması; revizyon, sendika, dost, torpil, akraba ve örgüt ekibi adı altında gerçekleştiği ileri sürülen kadrolaşma iddiaları hiç gündemden düşmüyor…

Bu bağlamda, ilk kara delik yatırım bütçesinden çok (işsizliği önleme amaçlı gibi gözüken  ama aslında istihdama dönük olmayan ) bir gider bütçesinin olmasıdır.Ne yazık ki 2018’le başlayan Hükümet Sistemi’yle bugün geldiğimiz yeri dünya da ibretle izliyor…

Her yıl sonuna doğru olduğu gibi bütçe açıkları için yapılan dolaylı vergi zamlarına ağırlık verilirken; öte yandan gelirleri artırmak şöyle dursun piyasayı darboğaza iten bu mali politikalar (zengini daha zengin, fakiri daha da fakir) hale düşürmekten başka bir şey değildir. Sağlıklı büyüyen ve pembe tablolarla süslenen bir ekonomide cari açık milyar dolarları aşar mı?

Patladığı söylenen ihracatın lokomotifi altın oyunudur. Rakam büyük olsa da ihracatın yavaşladığı yadsınamaz. Kaynağı belirsiz milyar dolarlarla para girişi bile durumu artık

kurtaramaz ! 2024’ün ilk altı ayında ekonomide ve siyasette neler olacak diye beklerken; zamlar yağmur gibi geldi. Sonraki altı ayı ise kestirmek olanaklı değil! Ana muhalefet iktidara bu konuda bir takım öneriler sunmasına rağmen Cumhur İttifakı bildiğini okuyor. Bilgi kirliği nedeniyle sağlıklı verilere ulaşamadığımız için de, ana muhalefetin yaptığı önerilerin bir türlü dikkate alınmadığı bir politika izleniyor.

DP’nin bu ülkeye getirdiği en büyük kötülüklerden biri: “Her köşede bir milyoner yaratacağız” denilerek; paranın bütün değerlerin üstünü olmak gibi bir yanlışı yerleştirmesiydi. Bu, Özal döneminde şaha kalkmıştı. Yolsuzluklar, hayali ihracat, batan bankalar, tasarruf bonoları falan filan. Kâr paylı, ortaklı,Faizsiz Bankacılık Sistemi, din eksenli siyasetin harikasıydı. ‘‘Bankerler’’ ve ‘’İslami Sermaye ‘’oyunları da bir başka boyutu işin. Deniz Feneri buna en güzel örnektir. Tarikat-Ticaret-Siyaset üçgeninde serbest ekonomi. Kendi kendine yeten bir ülkeden; halkı müşteriye, ülkesi pazara dönüşen bir Türkiye Cumhuriyeti’nde ezbere ve hasbelkader yaşayan dindarlarla , laikçiler gibi iki kamplı uygar toplum görüntüsüdür gelinen nokta…

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyor koca bir ülke. Sömür, sömür, nereye kadar? “Böyle kötü bir yönetim görmedim.” diyordu sanatçı Edip Akbayram. Yaşar Kemal ise, “Hiçbir çağda kötülük böyle örgütlenmedi” demişti…

Rahmetli Bahriye Üçok’un kitabının adıyla söyleyeyim: ‘‘Az gittik uz gittik/ Bir Arpa boyu yolu düz gittik.”. Çünkü: “80 yılda cumhuriyetin yapamadığını” 20 yıla sığdırdığını söyleyen bir iktidar var başımızda.Kısacası ekonomin daraldığı, enflasyonun gerçekte (ENAG verileriyle%124,35’i) bulduğu, doların 33 Lirayı  gördüğü, akaryakıt fiyatlarının yukarı doğru sık sık güncellendiği ,mevduat faizinin %52’ye yükseldiği bir Türkiye var şimdi…

Umut Kaf Dağı’nın ardında desek de; bu tabloya bakınca ana muhalefetin çabalarıyla Cumhuriyetin fabrika ayarlarına yeniden döneceğimize; laiklik, hukuk düzeni ve anayasa sistemi çerçevesinde ısrarla korunacağına yürekten inanıyorum…