Mehmet Akif’in Safahat adlı eserinde yer alan şu dizeler meşhurdur:

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! /Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? /‘Târîh’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; /Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”...

Biz de “nafile” olduğunu bilsek bile, içinde yaşadığımız şu kritik günlerde geçmişten bazı “ibretlik” dersler çıkarmaya ve tarihten bir “hisse kapmaya” çalışalım!

***

Önce Akif’in dizeleri ile ilgili kısa bir uyarı yapalım...

Bazen öyle görünse bile “tarih, tekerrürden ibaret” değil bir süreç, bir “akış”tır...

O akış içinde kimi zaman geçmişte yapılan hatalar farklı koşullarda tekrarlanır. Tarihin “tekerrür” gibi görünmesi bundandır.

***

“Tekerrür” eden bazı olaylar, aslında eski kalıpların içine sokulmuş yeni olgulardır...

Örneğin, geçmişte imparatorluk yaratmış toplumlar, çağını doldurduğu için parçalanan devletlerinin eski “şanlı” günlerini kolayca unutamadıkları için kimi zaman o günleri kendisine yeniden yaşatacak önderler, örgütlenmeler ararlar...

Bazı hayal pompalayan politikacılar da bu arayıştan yararlanırlar...

Ancak tarih hiçbir zaman tekerrür etmez. O tür toplumların hikayeleri de eninde sonunda “acı son” ile noktalanır!

***

Bunun en “ibretlik” örneği Birinci Dünya Savaşından yenik çıkmış olan Almanya’da toplumun “Üçüncü Reich’ı yaratmak vaadiyle yola çıkan Nazi Partisi ve onun lideri Hitler’in peşine takılmasıdır...

“Birinci Reich” (Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu), Ortaçağ’da tüm Orta ve Batı Avrupa’ya hükmeden feodal bir “konglomera”ydı. Bu “konfederatif yapı” kapitalizmin gelişmesi sonucu yerini ulusal devletlere terk etmek zorunda kalmıştı...

“İkinci Reich”, Almanya’nın birleşmesi sonucu Bismarck önderliğinde kurulan emperyalist bir devletti. İmparator II. Wilhelm döneminde bu devlet, kendisinden önce dünyayı paylaşan İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerle rekabete girişerek Birinci Dünya Savaşını çıkarmış, ancak savaşta yenilerek yarı-sömürge durumuna düşmüştü...

Nazi Partisinin önderi Hitler, bu acı yenilgiyi kabul edemeyen Alman milletinin önüne “Almanya yenilmedi, içindeki Yahudilerin ihanetine uğradı” masalıyla çıkmış ve kitleleri peşinden sürükleyerek İkinci Dünya Savaşını başlatmıştı...

O macera da hem Naziler hem de Alman milleti açısından felaketle sonuçlanmıştı!

***

Sonuç olarak tarih, kitlelere “hayal satan” politikacıların elinde “tekerrür” ettirilmeye çalışılsa da akışını sürdürmeye devam etmiştir...

Ne var ki, tarihten ders çıkarılmadığı da bir gerçektir...

Çünkü yukarıda anlattığımız türden olaylar başka ülkelerde farklı siyasetçiler tarafından defalarca tekrarlanmış, her seferinde ortaya benzer sonuçlar çıkmıştır.

***

İçinde bulunduğumuz dönemde de benzer bir olay yaşanmaktadır...

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı dünyasının hegemonyasını ele geçiren ABD, Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunun dağılmasının ardından küresel “efendi” haline gelmiş, Roma İmparatorluğu’nu canlandırabileceği düşlerine kapılmış, ancak sonunda kendisi büyük bir krizin içine yuvarlanmıştır...

ABD “derin devleti”ni eleştirerek “First America” (Önce Amerika) sloganıyla ABD’yi kendi içine dönmeye ve tekrar toparlanmaya çağıran Trump’ın  tartışmalı bir biçimde altından alınan başkanlık koltuğunu tekrar ele geçirmesi de muhtemelen bu durumu değiştirmeyecektir.

***

Kendi tarihimize baktığımızda da benzer gelişmeler görebiliriz...

Osmanlı İmparatorluğu, Ortaçağ’ın dev imparatorluklarından biriydi...

O çağın imparatorluklarından Büyük Britanya sanayi devrimine öncülük etmesi nedeniyle sömürgelerini koruyarak modern emperyalist bir devlete dönüşürken, Osmanlı imparatorluğu feodal yapısını muhafaza etmiş, teknolojik gelişmelerden haberdar bile olmamıştı. Gerileme sürecini modern devletlerin bazı siyasi kurum ve kanunlarını “kopyalayarak” durdurabileceklerini zanneden yöneticilerin kotardığı “Tanzimat Reformları” da bu nedenle başarıya ulaşamamıştı.

***

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı devleti “miyadını doldurmuş” ve kendisini “hasta adam” olarak adlandıran emperyalist devletler tarafından “paylaşım masasına” yatırılmış durumdaydı. İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı devletini paylaşma konusunda aralarında anlaşmışlardı (Sykes-Picot Anlaşması)...

O dönem iktidarda olan İttihatçı önderler, İngiltere ve Fransa’nın elinden Asya’daki sömürgelerini almak isteyen Alman İmparatorluğu ile ittifak kurarak bu durumdan kurtulabileceklerini ve yeniden eski güçlerine kavuşabileceklerini zannettiler. “Pan-İslamizm” ve “Pan-Turanizm” politikalarıyla Almanya’nın safında Birinci Dünya Savaşına katılmalarının sebebi buydu...

Ancak bu macera, gelmekte olan sonu daha da hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı.

(Devam edecek)