Önceki yazımızda iktidar yanlısı gazetelerin İran’ın İsrail’e yönelttiği SİHA ve roket saldırısının sonuçlarını hafife aldığına hatta “danışıklı döğüş” gibi gösterdiğine dikkat çekmiş...

Bir operasyonun başarısının yol açtığı insani ya da maddi yıkımla değil hizmet ettiği stratejinin genel başarısına ne ölçüde hizmet ettiğiyle ölçüleceğini belirtmiş...

Ve İran’ın, İsrail’in Suriye’deki İran konsolosluğuna saldırısından sonra düzenlediği saldırı ile savaşın bir parçası olduğunu dünyaya ilan ettiğini söylemiştik.

***

Nitekim, bu olaydan sonra çatışmanın daha fazla yayılmasının kendi aleyhine olacağını gören ABD yetkilileri İran’a saldırmak bir yana “itidal” çağrısında bulunmuş, böylece İran’ın savaş gücünün ABD’nin bölge çıkarlarına ve İsrail’in askeri gücüne zarar verecek noktada olduğunu “zımnen” de olsa kabul etmek zorunda kalmışlardır...

Buna karşı Israil’in zevahiri kurtarmak için birkaç dronla yaptığı saldırı, Ulusal Güvenlik Bakanı Ben Gvir gibi fanatik bir siyonist tarafından bile “zayıf” olarak nitelendirilmiş ve Netanyahu hükümetini yıpratmıştır...

Daha bir hafta önce Suriye’deki İran konsolosluğunu vuracak kadar pervasız davranan İsrail’in İran’ın saldırısı karşısında böylesine zayıf tepki vermesinin nedeni hiç kuşkusuz İran’ın SİHA ve roket saldırısının İsrail’in Demir Kubbe’sini delecek kadar güçlü olduğunun görülmüş olmasıdır.

Tek başına bu olay bile İran’ın saldırısının başarılı olduğunun kanıtıdır.

***

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, CNN’e verdiği röportaj da kendilerinin de şu aşamada savaşı genişletmek gibi bir niyetlerinin olmadığını o nedenle operasyonu bilinçli olarak sınırlı tuttuklarını şu sözlerle açıklamıştır:

“Değerlendirmelerimiz ve istihbaratımız, hedeflerimize ulaşabildiğimizi gösteriyor; birincisi irademizi ortaya koyduk, ikincisi büyükelçiliğimize saldırının yapıldığı askeri üsleri hedef aldık, üçüncüsü ise operasyonlarımız sınırlıydı. Amacımız uyarmaktı. Amacımız İsrail rejiminin ‘yanıt verme iradesine sahip olduğumuz’ mesajını almasıydı. Tekrarlıyorum; Hiçbir zaman bölgede gerilimi ve savaşın kapsamını geliştirmeye çalışmadık.”...

İran Dışişleri Bakanı, ABD’nin İsrail’e yaptığı “itidal” çağrısını da şöyle yorumlamıştır:

“Son altı ayda aramızda geçen mesajlara göre Amerika, bölgedeki savaşın kapsamının genişletilmesini hoş karşılamıyor. ABD bunun kendi çıkarına göre olmayacağını biliyor.”

***

Bu sözler, İran’ın operasyonunun amacının insani ya da maddi yıkım yaratmak değil ülkenin dış politikasını güçlendirmek olduğunu ve amacına ulaştığını gösteriyor...

Nitekim, Londra’da yayınlanan Middle East Eye adlı dergisinin Ortadoğu konusunda uzman yayın yönetmeni eski Guardian analisti David Hearst İran’ın operasyonundan sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Tahran, İsrail'i topyekun bir savaşı tetiklemeden doğrudan vurabilecek bir emsal oluşturmak istiyordu. İsrail'e onları vurabileceğini göstermek istiyordu. ABD'ye, İran'ın burada kalıcı olan ve Hürmüz Boğazı'nı kontrol eden bir Körfez gücü olduğunu, anlatmak istiyordu. İsrail'e boyun eğen tüm Arap rejimlerine aynı şeyin onların başına da gelebileceğini anlatmak istiyordu. Sadece bir avuç roket hedeflerine ulaştı ama gönderilen her mesaj yerine iletildi. Bu nedenle saldırı stratejik bir başarıydı ve İsrail'in mahallenin ana tiranı olarak itibarına zarar verdi. Netanyahu şimdi bir ikilemle karşı karşıya. Aşırı sağı tatmin etmeyi ve İran'a karşı ezici bir karşı saldırı başlatmayı seçebilir, ancak bunu yapmak için ABD'nin desteğine sahip olmayacaktır. ”

***

İran’ın füze saldırısının ABD’nin ve bölgedeki tüm ABD yanlısı ülkelerin radar üsleri ve hava savunma sistemlerinin İsrail’i korumak için devreye girmelerine karşın hedeflediği askeri üsleri vurmayı başarması hiç kuşkusuz ABD açısından da moral bozucu bir darbe olmuştur...

Nitekim, Hearst de yaptığı analizde İsrail’in Gazze saldırısını desteklemesinin ABD’nin son otuz yılda yaptığı beşinci büyük hata olduğunu belirtiyor ve şu yargıya varıyor:

“ABD son otuz yılda beşinci kez dış politikasının önemli bir unsurunun kendi ellerinde çöktüğünü görüyor. Afganistan'da Taliban'ı devirme kararı, Irak'ın işgali, Libya'da Muammer Kaddafi'nin devrilmesi, Beşar Esad'ı devirme girişimi - tüm bu dış politika felaketlerinin üzerine şimdi bir beşincisi ekleniyor: İsrail'in Gazze'yi işgalini destekleme kararı. Elbette 7 Ekim'deki Hamas saldırısından sonra İsrail'i sonuna kadar destekleyerek yaptığı muhakeme hatasının boyutlarını anlaması zaman alacaktır. Ancak Irak'ın işgalinde yapılan hatanın boyutlarını anlaması da zaman almıştı.”