Önceki yazımızda İngiliz iktisatçı Michael Roberts’ın yaptığı açıklamada Trump yönetimindeki ABD hükümetinin daha milliyetçi, daha korumacı önlemler alarak 'Amerika'yı yeniden büyük yapmak' hedefine odaklanacağını söylemiş...
Bunda şaşılacak bir şey olmadığını, çünkü ABD’nin “ulusal” ve “korumacı” politikalar uygulamasının ABD yörüngesindeki ülkelerin “ulusal” ve “korumacı” politikalardan vazgeçmesi anlamına geldiğini sözlerimize eklemiştik...
Ardından ABD’li düşünür Noam Chomsky’nin “Dev şirketlerin büyük ölçüde kendi devletlerinin eline baktığını unutmayalım. Bu şirketlerin yirmiden fazlası devletin kurtarma paketleri olmasaydı, ayakta bile kalamazlardı.” sözlerini hatırlatmıştık. Bu sözler, ABD gibi dünyanın en etkili ekonomik ve askeri gücüne sahip bir ülkede bile küresel sermaye gruplarının devlet mekanizmasını elinde bulunduran tek bir kişinin etrafında toplanmak zorunda kalmalarının nedenlerini çok iyi açıklamaktadır.
***
Trump’ın seçim kampanyası sırasında küresel elitlerin en üst kesimlerinin tercihlerini nasıl belirlediklerine bir göz attığımızda da bu gerçeği görürüz...
Bilindiği gibi son seçim kampanyasında iletişim sektörünü ellerinde bulunduran küresel şirketlerin patronları Trump ve Biden konusunda farklı tercihler yapmış ve bunları başkan adaylarının bağış kampanyalarına yaptıkları bağışlara yansıtmışlardı...
Geçmişte Demokrat Parti’ye yakın bir tutum sergilemiş ve 2020’de Joe Biden’a oy verdiğini açıklamış olan Elon Musk, Trump’ın kazanacağını görünce onun kampanyasına 119 milyon dolardan fazla bağış yapmış ve seçim çalışmalarına aktif olarak katılmıştı.
***
Buna karşılık Google ve Microsoft CEO’ları, Trump’ın rakibi Kamala Harris’in en büyük bağışçıları arasındaydı. Musk, Google ve Microsoft'un patronları için "İkisi birlikte web tarayıcılarının ve aramaların neredeyse yüzde 100'ünü kontrol ediyorlar. En iyi niyetlerle bile ön yargı yaratmaktan kaçınmıyorlar." ifadesini kullanmıştı...
Ancak Trump’ın Başkanlık seçimini kazanmasının ardından tüm küresel sermaye şirketlerinin temsilcileri gibi onlar da anında Başkan’a “biat” ettiler. Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg, Amazon CEO’su Jeff Bezos, Google’un CEO’su Sundar Pichai, Microsoft CEO’su Satya Nadella, Apple CEO'su Tim Cook ve 2020’de “insanlığa yararlı işler yapmak için” Microsoft CEO’luğundan çekilen ama elinde tuttuğu hisselerle şirketi kontrol etmeye devam eden Bill Gates, o güne kadar eleştirdikleri Trump’ın yemin töreninde kurşun askerler gibi onun önüne dizildiler ve saygı gösterisinde bulundular.
***
Gaziantep Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe, Trump’ın yanında yer alan bilişim ve iletişim sektörü temsilcilerinin bu tutumlarına ilişkin şu saptamayı yapıyor:
"ABD'de üç çeşit elit grubu vardır Bunlar ekonomik, askeri ve siyasi elitlerdir. Ters piramit şeklinde düşünüldüğünde en üstte ekonomik elitler yani küresel sermaye bulunur. Onun bir altında askeri elitler ve piramitin en alt ucunda ise siyasi elitler yer alır. Ekonomik elitler ABD'nin küresel hedeflerini belirler, askeri elitler o hedeflere göre planlar yapar ve siyasi elitler de o planları uygular. Dolayısıyla ABD siyasetine hakim olan grup küresel sermayedir. Küresel sermaye ise para kazanmak istemektedir. Para kazanmanın en kolay yolu ise istikrasız bölgeler yaratmak ve o bölgelerde savaşlar, çatışmalar çıkararak silah, mühimmat, petrol ve doğal gaz satmaktır.”
Gökçe’nin yorumuna şu ilaveyi de yapmak gerekiyor: Piramitin tepesindeki ekonomik elitler siyasetin başındakilerin sağladığı olanaklardan yararlanamadıkları takdirde rakip tekeller karşısında ayakta kalamazlar. O nedenle bu ilişkiler “katı” değil “elastiki” ilişkilerdir.
***
Bu “elastiki” ilişkinin son örneği ABD başkanlık savaşında yaşanmıştır...
Bilindiği gibi Biden partiler başkan adaylarını belirlemeden önce başkanlık seçimine girme konusunda kararlı olduğunu açıklamış, ancak Demokrat Parti’nin adayı olmayı başaramamıştı. Bu durumun nedeni onun 2023‘te ABD’de yaşanan bankacılık krizinin ardından takındığı tutumdu. O tarihte Biden yönetiminin çekirdek kadrosunda bulunan Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan önemli bir konuşma yapmış ve ABD’nin izlediği 40 yıllık Ortodoks neoliberal politikaların iflas ettiğini, o tarihten sonra “Yeni Washington Konsensüsü” adı altında “devletçi” bir ekonomik modelin uygulanacağını ilan etmişti. Bu konuşmanın ardından Biden yönetimi sosyal harcamaları ve kamu yatırımlarını yüksek oranlarda artırmıştı...
Hiç kuşkusuz bu tutum, piyasadan olduğu kadar kamu fonlarından da beslenen küresel elitleri rahatsız etmişti.
***
Trump ise tam tersi bir yol izlemiş ve kampanyasında “neo-liberal” söyleme yaslanmıştır. Başkanlık koltuğuna oturunca da ilk iş olarak Musk'a hükümet harcamalarını kısmanın yollarını önerebilecek bir grup oluşturma ve bu grubu denetleme görevini vermiştir...
Özetlersek, Trump yönetimi önümüzdeki dönemde müttefiklerine para saçmak, siyasal ittifaklar için kesenin ağzını açmak gibi yaklaşımların tam tersine bir tutum izleyecektir. Onun müttefiklerine karşı sloganı, “Şimdiye kadar biz herkese yardım ettik; bundan sonra siz ABD’ye yardım etmek için elinizi cebinize atacaksınız!” olacaktır!..
Türkiye de bu yaklaşımdan olumsuz etkilenecektir.
(Bitti)