Önceki yazımızda Trump’ın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz NATO üyelerinin savunma harcamalarını bütçelerinin asgari yüzde ikisinden beşine çıkarmalarını istediğini, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan ve 2024 yılında yüzde 2 hedefini tutturmuş bulunan Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sıkıntılar göz önüne alındığında Almanya, Fransa gibi ülkelerin bile altından kalkamayacaklarını açıkladıkları bu yükü taşımasının imkansız göründüğünü söylemiştik...

Avrupa ülkelerinde bu konu gündemin en üst sıralarında yer alıyor...

Ancak halen NATO’nun mali yükünün önemli bir bölümünü üstlenmiş olan ABD’nin başkanı Trump bu konuda geri adım atacak gibi görünmüyor...

***

Sorun, Ukrayna’da devam etmekte olan savaşın kaderini de yakından ilgilendiriyor...

Bilindiği üzere Ukrayna halen savaş nedeniyle insan kaynakları da dahil olmak üzere neredeyse tüm kaynaklarını tüketmiş bulunuyor...

Avrupa Birliği’nin Almanya ve Fransa gibi önde gelen üyeleri ise tüm “yatırımlarını” Ukrayna’nın savaşı kazanmasına yapmış durumda...

Fransa’da bu mesele nedeniyle bir hükümet krizi yaşandı...

Savaş nedeniyle uygulanan yaptırımlardan olumsuz etkilenen ve askeri kaynaklarının önemli bir bölümünü Ukrayna’ya tahsis eden Almanya da ise hükümet buhranı halen çözülebilmiş değil.

***

Avrupa Birliği’nin Almanya, Fransa ve Hollanda gibi önde gelen üyelerinin bu sorun karşısında ürettikleri son çözüm Ukrayna’yı NATO üyesi yapmak...

Rusya ile doğrudan bir çatışma doğuracağı için Biden döneminde bile ihtiyatla karşılanan bu talebin Trump döneminde kabul edilmesi mümkün görünmüyor...

Nitekim Davos’ta yapılan forumda bu konu gündeme geldiğinde NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin Ukrayna’nın NATO’ya alınması ve barışın Rus ordusunun Ukrayna’dan çekilmesi şartına bağlanması talebine Trump’ın danışmanı ABD’nin eski Almanya Büyükelçisi Richard Grenell, “Mevcut NATO üyeleri üzerlerine düşen görevi yapmaz, adil şekilde savunma paylarını ödemezken -ki buna Hollanda da dahil- Amerikan halkından NATO'yu Ukrayna'yı da kapsayacak şekilde genişletmek için fedakarlıkta bulunmasını isteyemezsiniz.” sözleriyle tepki gösterdi.

***

Avrupa’nın hemen tüm ülkelerinde AB yönetiminin Ukrayna konusunda izlediği yaptırımlara katılma politikasının faturası giderek ağırlaşıyor...

Bu durum, 22 Şubat’ta Almanya’da yapılacak erken seçimlerde bu politikayı eleştiren sağcı ve “aşırı milliyetçi” partilerin güçlenmesine yol açıyor...

Bu partilerle Trump yönetimi arasında bağlantılar da giderek kuvvetleniyor. Örneğin Trump’ın “sağ kolu” Elon Musk “radikal sağ” AfD’yi desteklediğini açıkladı. Hristiyan Demokratlar (CDU) içinde de Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi ile yakınlaşma eğilimi artıyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Hristiyan Demokratların oy oranı şu anda başbakan olan Sosyal Demokrat Scholz’un partisinin 2 puan önüne geçmiş durumda. AfD’nin oyu da yüzde 21 civarında. Bu iki partinin önümüzdeki ay yapılacak seçimlerde koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaşmaları halinde Almanya’da Sosyal Demokrat-Yeşiller ittifakının yeniden iktidar olması imkansız görünüyor.

***

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, “Küresel ekonominin büyük bir oyuncusu işleri farklı bir şekilde organize etmeye karar verdiğinde ve eskiden birlikte çalıştığı bazı ortaklarını tehdit ettiğinde” Avrupa için “varoluşsal bir kriz çıkmasından” korktuğunu söylüyor...

Brüksel'in Avrupa Birliği’nin ekonomik düşüşünü durdurmak için kendisinden istediği raporu geçtiğimiz günlerde açıklayan eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi de aynı kanıda. AB'nin “Düşük üretkenlik ve zayıf büyümenin derinliklerinden" çıkmak için "varoluşsal zorluklarla" karşı karşıya olduğunu ve ana hedeflerine ulaşmak için “yılda 750-800 milyar avro civarında ek yatırıma ihtiyacı duyduğunu” vurguluyor...

Bu durum karşısında Birliğin Ukrayna politikasını sık sık eleştiren ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlara karşı mücadele eden Macaristan Başbakanı Victor Orban, “Brüksel’i fethederek Birliğin politikalarını değiştirmeyi” savunuyor. Buna karşılık Brüksel de Orban’ı "Birleşik Avrupa kültürünün temellerini oluşturan insan hakları, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi temel ilkeleri ihlal etmekle" suçluyor.

***

Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri de bu konuda ikiye bölünmüş durumda...

Polonya ve Baltık ülkeleri Ukrayna’ya desteğin artırılmasını ve Rusya’ya asker gönderilmesini savunuyor. Sırbistan, Rusya ile AB arasında bir denge politikası yürütülmesinden yana. Slovakya, Ukrayna’nın NATO’ya alınması politikasına karşı olduğunu açıkladı. İtalya Başbakanı Meloni ise Trump’ın politikalarını savunmasıyla tanınıyor...

Bu siyasal kriz sırasında en büyük zararı görenler Biden döneminin dış politikalarına angaje olan sosyal demokrat ve “yeşil” liberal partiler. Türkiye’deki sosyal demokrat CHP de bu gelişmelerden “bihaber”miş gibi Brüksel’in ve NATO’nun politikalarını körü körüne savunmaya devam ediyor.

(Devam edecek)