Önceki yazımızda Trump’ın ikinci başkanlık döneminin Pentagon, savaş sanayi tröstleri, CIA ve NATO’nun Ukrayna’da yürüttüğü savaşın ve İsrail’in İran’ı hedef alan bölgesel saldırılarının yarattığı bir kaos ortamında başladığını söylemiş...

Trump’ın ilk hedefinin Ukrayna’daki savaşı en kısa zamanda sonlandırmak ve İsrail’i kendi döneminde kotardığı İbrahim Anlaşmaları çizgisine çekmek olacağını sözlerimize eklemiştik...

Yazımızı, “İkinci dönemine birincisinden çok daha güçlü bir biçimde başlamış olan Trump muhtemelen bu amaçlarına ulaşacaktır. Ancak Amerikan politikasının değişmeyen hedefleri vardır ve Trump kendi tarzı ve yöntemleriyle bu amaçlara ulaşmaya çalışacaktır” sözleriyle bitirmiştik.

***

ABD politikasının değişmeyen hedefi Trump’ın dilinden düşürmediği “Amerika’yı yeniden muhteşem bir ülke yapmak” sloganıyla ifade edilebilir...

Bu slogan aslında ABD’nin gerileme dönemine girdiğinin bir itirafıydı ve Biden döneminde de geçerliydi. Ancak o dönemde savaş sanayicileri, Pentagon, CIA ve NATO gibi istihbari-askeri örgütler ittifakı bu gerilemeyi ABD’nin askeri gücünü Rusya’yı ve dünyayı korkutarak boyun eğdirmek yoluyla durdurmaya çalışmışlardı...

Bu politika tam olarak uygulanamadı. Eğer uygulanabilseydi Türkiye, Rusya ile bölgesel bir çatışmaya sürüklenecekti. Suriye’deki uçak düşürme olayı sonrasında bu taktik denenmişti. Ancak Türkiye bu oyuna gelmemiş, aksine Rusya karşısında yalnız bırakıldığını görünce Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi tercih ederek ABD planlarını bozmuştu.

***

Türkiye’nin geri durması üzerine görev Ukrayna’ya verilmişti...

O dönemde Ukrayna daha önce uyguladığı Rus düşmanı ayrımcı politikalar nedeniyle bu ülkeden kopan ve özerkliğini ilan eden Rus kökenlilerin ağırlık taşıdığı sınır bölgelerini yeniden işgal etme planları yaptığından bu çatışmaya  girme konusunda çok istekliydi...

Ancak Rusya’nın önceliği alarak “önleyici” (pre-emptive) bir savaş başlatması üzerine çatışma Ukrayna’yı yıkıma sürükleyecek biçimde yıllarca devam etti. Trump, iktidara gelmeden önce bu savaşın ABD’nin askeri ve mali kaynaklarını zorlayacak bir hal aldığı gerçeğini gördü ve savaşı bitireceğini ilan etti.

***

Trump’ın müdahale ettiği bir başka çatışma olan Gazze Savaşı da Türkiye ile yakından ilgiliydi...

Trump, hiç kuşkusuz ABD yönetimindeki tüm kliklerin temsilcileri gibi İsrail yanlısı bir politikacıdır. Ancak İsrail yönetimi ile ayrıldığı nokta bu ülkenin dinsel temellere dayalı (vaat edilmiş topraklar) yayılma politikalarının ABD’yi tüm Arap ülkeleri ve Türkiye gibi önemli müttefikleri ile karşı karşıya getireceği gerçeğini görmüş olmasıdır...

O nedenle, “birinci dönem”i sırasında “İbrahim Anlaşmaları” adı altında kendisine yakın Arap ülkeleri ile İsrail arasında uzlaşma sağlamayı amaçlayan bir anlaşmayı iki tarafa da imzalatmıştı.

***

ABD Başkanı Donald J. Trump, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif Al Zayani ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdullah Bin Zayed Al Nahyan tarafından imzalanan söz konusu anlaşma 15 Eylül 2020 tarihinde yürürlüğe girmişti...

Kamuoyu ile paylaşılan “İbrahim Anlaşmaları Deklarasyonunda” Arap ve Yahudi halklarının ortak bir atadan, İbrahim'den geldiği ifade ediliyor; Müslümanların, Yahudilerin, Hristiyanların karşılıklı anlayış  içinde bir arada yaşamalarının önemi üzerinde duruluyor ve İsrail-Filistin çatışmasına gerçekçi bir çözüm bulmak için birlikte çalışmanın önemi vurgulanıyordu...

Anlaşmanın öncelikli amacı, ABD yanlısı Arap ülkeleriyle İsrail arasında kopuk olan diplomatik ilişkilerin kurulmasıydı.

***

İsrail ile HAMAS arasındaki ateşkes anlaşmasının Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının hemen öncesinde gerçekleştirilmesinin nedeni Trump’ın İsrail’i bu anlaşmaya döndürmek amacıyla zorlayacağının bilinmesiydi...

Biden yönetimi, bu son dakika atağıyla Ortadoğu’da “barış güvercini” rolünü Trump’tan çalmaya çalışmıştı.

Ancak İsrail hükümetinin ABD’nin bu yöndeki baskılarına karşı gösterdiği direncin kırılmasında en önemli etken Trump’ın kararının önceden öğrenilmiş olmasıydı...

Bu durum, Türkiye tarafından da olumlu karşılandı; çünkü İsrail’in “vaat edilmiş toprakları”nın bir bölümü Türkiye sınırları içinde yer almaktaydı. Türkiye’nin bu  nedenle İsrail’e karşı yürüttüğü kampanya ise ABD ile ilişkilerinin gerginleşmesine yol açmaktaydı.

***

Bu saptamalar “İkinci Trump dönemi”nin bir barış ve sükunet dönemi olacağı anlamına gelmemektedir...

Çünkü burada söz konusu olan kimin barışçı olduğu meselesi değil ABD yönetimine egemen olan klikler arasındaki mücadelede kimin hangi ülkelere ve hangi alanlara öncelik vereceği meselesidir...

Biden ve onun destekçisi “derin devlet” kurumları taktik önceliği Rusya’nın geriletilmesine vermişti...

Trump ise önceki döneminde olduğu gibi uluslararası mücadelenin Çin odaklı olarak yürütülmesini savunmaktadır...

Her ne kadar bu mücadele halihazırda “ekonomik savaş” olarak nitelense de Çin’in göstereceği direnç ve “sınırlama” politikalarının yetersiz kalması durumunda askeri çatışmaların da gündeme gelmesi kaçınılmazdır. İş bu noktaya geldiği takdirde son ana kadar Biden’ın arkasında duran “askeri-sınai kompleks” ve “derin devlet” Trump’ı destekleme konusunda tereddüt etmeyecektir.

(Devam edecek)