Önceki yazımızda Sivas Kongresinde seçilen Heyet-i Temsiliye içinde Mustafa Kemal Paşa dışında hiçbir üyenin Birinci Dünya Savaşını emperyalistler arası bir paylaşım savaşı olduğunu göremediğini, Bu savaşın çıkmasının temel sebeplerinden birinin Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşılması olduğu ve yeni bir devlet kurulmasının zorunlu hal aldığı gerçeğini kabul edemediğini söylemiş...

Bu kişilerin, savaş sonrasında Amerika’nın ya da İngiltere’nin başına geçecek olan bazı iyi yöneticilerin bizi tanımaları ve anlamaları durumunda ülkenin bu yenilginin sonuçlarından kaçabileceğini düşündüklerini sözlerimize eklemiştik...

Bu durum nedeniyle Sivas Kongresinden sonra ulusal direnişin giderek güçlendiğini gören İngilizler ve İstanbul Hükümeti Meclis’i İstanbul’da yeniden açmaya karar verdiklerinde Mustafa Kemal Paşa dışında tüm Heyeti Temsiliye üyeleri işgal altındaki İstanbul’a giderek İngilizlerin denetimi altında “parlamentoculuk” oynamaya kalkmış, ancak Meclis’te “Misak-ı Milli” tartışmaları gündeme gelince İngilizler tarafından tutuklanıp Malta’ya sürgüne gönderilmişlerdir.

***

Bu “gaflet” durumu, Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandıktan ve kendine bağlı bir hükümet kurduktan sonra da bir ölçüde devam edecektir. Bunun sonucunda Mustafa Kemal Paşa, yalnızca iç politika alanında değil dış politika alanında da büyük zorluklarla karşı karşıya kalacaktır...

Bu durumun en açık örneği, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Büyük Millet Meclisi adına yeni bir ordu oluşturulması, Yunan ordusuna karşı bu ordunun ilk zaferini kazanması ve Büyük Millet Meclisi hükümetiyle Sovyetler Birliği hükümeti arasında iyi ilişkiler kurulmasının ardından yaşanmıştır...

İngiltere, Fransa ve İtalya bu gelişmelerin ardından Türkiye’nin “idam fermanı” olan Sevr Anlaşmasında bazı değişiklikler yapabileceklerini belirterek İstanbul Hükümeti temsilcilerini Londra’da bir konferansa davet etmişler, bu arada “lütfederek” (!) bu heyete Ankara’daki Meclis hükümetinden bir temsilcinin de katılabileceğini söylemişlerdir...

Bu öneri, Ankara Hükümetinin Dışişleri Bakanı olan Bekir Sami Bey başta olmak üzere bir çok Meclis üyesi tarafından “olumlu bir gelişme” olarak görülmüş, ancak Mustafa Kemal Paşa tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

***

Mustafa Kemal Paşa, bu konuyla ilgili talebi kendisine ileten İstanbul Hükümeti Sadrazamı Tevfik Paşa’nın telgrafına verdiği  cevapta (bugünkü Türkçe ile) şunları söylemiştir:

“Milli iradeye dayalı olarak Türkiye’nin mukadderatına hükmeden yegane bağımsız egemen güç Ankara’da toplanmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye ile ilgili tüm sorunların çözülmesi konusunda tek yetkili Meclis tarafından kurulan hükümettir. İstanbul’daki bir heyetin meşru ve hukuki herhangi bir varlığı yoktur. Dolayısıyla böyle bir heyetin kendisine hükümet namını vermiş olması milletin hukuki egemenliğine açıkça aykırıdır. (...) İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD) Londra’da toplayacakları konferansta Doğu meselesini adaletli bir şekilde halletmeye karar vermişlerse davetlerini doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine yapmalıdır.”

Bu gelişmelerden sonra Ankara’da Meclis’te uzun tartışmalar olmuş, sonunda Mustafa Kemal Paşa’nın önerisiyle Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in başkanlığında bir heyet oluşturulmuştur.

***

O dönemde İtalya ile diğer itilaf devletleri Türkiye’nin paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmüşlerdi...

İzmir’in Yunanistan’a verilmesine tepki göstererek Türkiye’nin güneyindeki askerlerini geri çeken İtalya,  Ankara Hükümetine destek vermeye başlamıştı. Bu  durum sonucunda İngiltere Başbakanı Lloyd George Konferansa Ankara Hükümeti temsilcilerinin katılmasına onay vermek zorunda kalmış, ancak bu heyetin İstanbul’u da temsil etmesi gibi garip bir formül benimsemiştir...

Öyle de olsa, bu olay Ankara Hükümetinin İtilaf devletleri tarafından ilk kez resmen tanınması olarak tarihe geçmiştir.

***

Ne yazık ki, bu gelişme, Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in dar görüşlülüğü nedeniyle kullanılamamış, daha da kötüsü, Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Millet Meclisi tarafından kendisine verilen yetkiyi aşan Bekir Sami Bey’in İtilaf devletleri temsilcileri ile imzaladığı  gayriresmi anlaşmalar nedeniyle bir “skandala” dönüşmüştür...

Olay şöyle cereyan etmiştir...

27 Şubat-12 Mart 1921 tarihleri arasında gerçekleşen Londra Konferansı, Sevr Anlaşmasında yapılması önerilen bazı küçük değişikliklerin hem Türk hem de Yunan temsilcileri tarafından reddedilmesi sonucunda başarısızlıkla kapanmıştır. Bunun ardından Yunan Hükümeti 23 Mart 1921 tarihinde yeni bir saldırı başlatmış, ancak bu saldırı İkinci İnönü muharebesinde Yunan ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmıştır...

Bu gelişmelerin Türk tarafına kazandırdığı avantajlara rağmen Bekir Sami Bey başkanlığındaki Ankara Heyeti, İstanbul hükümeti ile temasa geçerek İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcileri ile daha sonra Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmeyecek olan bir takım gizli anlaşmalar imzalamıştır...

İngiliz Hükümeti ile imzalanan anlaşmada esir mübadelesi konusunda eşitsiz uygulamalara onay verilmiştir. Fransız hükümet temsilcileriyle imzalanan anlaşmada güney cephesinde Fransızlarla cereyan eden çatışmaların sona ermesinin ardından bölgedeki Türk silahlı kuvvetlerinin silahtan tecrit edilmesi, Fransız hükümetine bazı idari yetkiler ve ekonomik imtiyazlar tanınması kabul edilmiştir. İtalya Dışişleri Bakanı Kont Sforza ile imzalanan anlaşmada da bu ülkeye çeşitli imtiyazlar tanınmıştır. Sonuçta, bu tür tavizkar küçük adımlar karşılığında Sevr Anlaşması’nın Ankara Hükümeti tarafından kabul edilmesi gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır.

(Devam edecek)