Önceki yazımızda Ulusal Kurtuluş Savaşında ilk başarıların kazanılması üzerine Sevr Anlaşmasını gözden geçirme bahanesiyle ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından Londra’ya davet edilen Ankara Hükümeti Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyetin bu devletlerin temsilcileri ile bir takım gizli anlaşmalar imzaladığını söylemiş...

“Sonuçta, bu tür tavizkar küçük adımlar karşılığında Sevr Anlaşması’nın Ankara Hükümeti tarafından kabul edilmesi gibi bir görüntü ortaya çıkmıştı” demiştik.

***

Bu nedenle Bekir Sami Bey Ankara’ya dönüşünde Büyük Millet Meclisinde eleştirilmiş, imzaladığı anlaşmalar Meclis tarafından tasdik edilmemiş...

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1921’de Bekir Sami Bey’e bir mektup göndererek istifasını istemiştir...

Bunun üzerine Bekir Sami Bey istifa etmiş, yerine Yusuf Kemal Bey (Tengirşek) getirilmiştir.

***

Atatürk’ün dış politika alanında izlediği çizgi, her türlü taktik esnekliği göstermek ama ülkenin bölünmez bütünlüğünü (Misak-ı Milli) ve tam bağımsızlığını elde etmek üzerine kuruluydu. Emperyalist devletlerin Türkiye üzerindeki emellerine karşı başta Sovyetler Birliği olmak üzere komşularla iyi ilişkiler kurarak halklar arasında çatışmaları önlemek de bu politikanın önemli bir parçasıydı...

Nitekim, Fransa Diş İlişkiler Komisyonu Başkanı Franklin Bouillon Bekir Sami Bey’in imzaladığı anlaşmanın yürürlüğe girmesini sağlamak için Türkiye’ye geldiğinde Mustafa Kemal Paşa, ona “yeni Türkiye”nin izlediği dış politikayı şu sözlerle anlatmıştır:

“Eski Osmanlı İmparatorluğundan yeni Türkiye doğmuştur. Bu yeni Türkiye her müstakil devlet gibi hukukunu tanıtacaktır. Sevr Anlaşması Türk milleti için o kadar meşum bir idam kararnamesidir ki onun bir dost ağzından çıkmamasını isteriz. Sevr Anlaşmasını kafalarından çıkarmayan milletlerle itimat esasına dayanan muamelelere girişemeyiz. Londra’ya giden delege heyetimiz bundan bahsetmemiş ise verdiğimiz talimat ve selahiyet dairesinde hareket etmemiş demektir. Hata etmiştir. Bu hata yüzünden Avrupa  ve bilhassa dünya genel efkarında kötü tesirler hasıl olduğu görülüyor. Biz Bekir Sami Bey’in gittiği yoldan hareket edersek aynı veçhile hata etmiş oluruz.”

***

Franklin Bouillon Ankara’ya geldiğinde ülkede hem askeri hem de ekonomik sıkıntılar son raddeye gelmiş bulunmaktaydı. Kentte Fransız temsilcisine tahsis edilecek otomobil bulunamamış bunun yerine bir fayton tahsis edilmişti. Yeni Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey misafiri için bir yemek verecekti ama bir yemek takımı bulamamaktan şikayet etmekteydi. Mustafa Kemal Paşa bu arayışı öğrenince şunları söylemiştir:

“Yusuf Kemal Bey… Bu Fransız, Ankara istasyonuna geldiğinde tören kıtasının perişan halini gördü. Askerin postalı bile yoktu. başlarındaki kalpak, omuzlarındaki tüfek çeşit çeşitti. O, bu yetersizlikler içinde senin dayanma gücünü görmeye, ölçmeye geldi. Sen ona, üzerinde tuğray-ı garray-ı osmani işlemeli altın yaldızlı sofra takımıyla ikramda bulunursan, o “Bab-ı ali kafası bunlarda da devam ediyor, hayret! aynı yolda vatan kurtarma, yeni bir devir açma iddiaları var, ancak bu sabun köpüğüdür” der ve istilayı tamamlama yolunda Paris’e göz kırpar. Sen adamı al, Meclis’e götür, orada tek yumruk halindeki haysiyet şahlanışını görsün. Mektep karavanasından tek kap yemeği tahta tabak, tahta kaşıkla yesin. Ve bu görünürdeki yokluk içinde milletin sağlam istinadını anlamaya çalışsın. Zaten şimdi o, başlayan savaşın neticesini bekleyecek. Önce kendin inan, sonra da misafirini inandır…” (Kaynak: Yusuf Kemal Tengirşenk’in anıları)

***

Mustafa Kemal Paşa, dış politikada izlediği çizgiyi yalnızca Türkiye’yi parçalamak isteyen ve Yunanistan’ın istila hareketini destekleyen İngiltere, Fransa ve ABD gibi ülkelere karşı değil o güç dönemde Türkiye’nin en yakın müttefiki olan Sovyet Hükümetine karşı da savunmuştur...

Bekir Sami Bey başkanlığındaki heyet Londra’ya gitmeden önce  Sovyet Hükümeti ile bir dostluk anlaşması imzalamak üzere Moskova’da bulunduğu sırada Dışişleri Bakanı Çiçerin Van, Bitlis ve Muş’un Ermenistan’a bırakılması gerektiğini ileri sürmüş, Bekir Sami Bey bu konuda tereddüde düşmüş, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa devreye girerek Bekir Sami Bey’e çektiği telgrafla bu isteğin kesin bir dille reddedilmesini sağlamıştır.

***

Mustafa Kemal Paşa,siyasi yaşamı boyunca gerek İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD’nin oluşturduğu “itilaf” devletleri ile, gerekse Sovyetler Birliği ve Suriye ve Irak’ta sömürgelikten kurtulma mücadelesi veren Araplar ve Kürtlerle kurduğu ilişkiler sırasında hep yukarıda belirtilen çizgiye sadık kalmış, ancak yürüttüğü  mücadelenin farklı aşamalarında amacına ulaşmak için çeşitli taktikler izlemiş, manevralar yapmıştır...

Ancak bu ittifaklar ve manevralar sırasında eşitlik ilkesine uymayan devletlere karşı kesin tavır almış, bu nedenle de en büyük mücadeleyi kapitülasyonları canlandırmak isteyen emperyalist devletlere karşı vermiştir. Komşularımız Sovyetler Birliği ve İran ile özel bir ilişki geliştirmiş, savaşıp yendiği Yunanistan’ın devlet başkanı Venizelos ile dost olmayı bilmiştir. Bunun yanı sıra Abdülhamid ve İttihat Terakki dönemlerinde zaman zaman uygulanmaya çalışılmış olan Pan-Türkizm ve Pan-İslamizm politikalarından uzak durmuş, savunduğu “milli siyaseti” şu sözlerle özetlemiştir:

“Milli siyaset demek, ulusal hudutlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı korumak, millet ve memleketin hakiki saadet ve refahı için çalışmak, türlü emeller peşinde koşarak ulusa zarar vermemektir.”

(Bitti)