Önceki yazımızda Doğu Akdeniz’in stratejik noktalarında yer alan Kıbrıs ve Gazze’nin uzun süre Osmanlı yönetiminde kaldıktan sonra İngiliz emperyalizminin “böl-yönet” politikaları uyarınca yönetilmiş ülkeler olduğunu ve bu ülkelerin bitmek bilmeyen etnik ve dinsel mücadeleler içinde istikrar arayışını halen sürdürdüklerini hatırlatmış...

Küresel alanda birbiriyle mücadele eden ABD ve Rusya’nın, Filistin sorununu çözmenin yolunun Gazze ve Batı Şeria topraklarını üzerinde egemen bir Filistin devleti ile İsrail devletinin oluşturacağı “iki devletli çözüm”den geçtiği düşüncesi üzerinde birleşmiş olmalarına karşın Kıbrıs’ta yıllardan beri fiilen uygulanmakta olan bu sistemi kabul etmemekte direnmelerinin yarattığı çelişkiye dikkat çekmiştik.

***

KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, geçtiğimiz günlerde bu çelişkiyi ele alan bir yazı kaleme almıştır...

Yazı şöyle başlamaktadır:

“Kıbrıs örneğinde olduğu gibi Gazze’deki acı ve gözyaşının durması ancak ve ancak Filistin halkının güvenliğini sağlayacak garantörlük sisteminin etkin ve fiili olacak bir şekilde bir an önce sağlanması ve iki devletli çözüm ile mümkün olabilir.

"Gazze’de yaşanan büyük trajedi, insanlık suçlarının zamandan bağımsız olarak bu yüzyılda da tüm hızıyla sürdüğünün bir kanıtıdır. Yaşananlar Birleşmiş Milletler (BM), BM Güvenlik Konseyi ve uluslararası hukuk gibi kurum ve kavramların işlevsizliğini hatta son kullanma tarihlerinin çoktan geçtiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Üstelik Batı dünyasının her zaman övünç malzemesi olarak kullandığı insan hakları, demokrasi, etik değerler, ifade özgürlüğü gibi konulardaki çifte standartları ve karanlık yüzü bu vesileyle bir kez daha ispatlanmış oldu. Tüm bu acı gerçekleri yaşayarak öğrenen ve hala daha bu çağa ait olmayan izolasyonların bedelini ödemeye devam eden Kıbrıs Türk halkına bu trajedi hiç de yabancı değildir.”

***

Yazının devamında Yunanistan’ın desteğiyle harekete geçen Kıbrıs Rum EOKA örgütünün başlattığı 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla Kıbrıs Türklerinin yüzlerce şehit verdikten sonra köylerini, kasabalarını, mülklerini terk etmek zorunda kaldığı, adanın yüzde üçlük bir bölümüne sıkışan on binlerce insanın en temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakıldığı, o dönemdeki nüfusun yarısına tekabül eden 56 bin Kıbrıs Türkünün, çadırlarda ve BM, Kızılhaç ve Kızılayın yardımlarıyla hayatlarını sürdürebildiği hatırlatılmakta ve bu trajedinin ancak 1974 yılında “garantör devlet” statüsüne sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı askeri müdahale sonunda yaratılan “iki devletli çözüm” sayesinde son bulduğuna dikkat çekilmektedir.

Yazıda daha sonra günümüzde Birleşmiş Milletler’in İsrail’in saldırıları karşısında içine düştüğü çaresiz durumun Kıbrıs’ta yaşanan trajedi sırasında da ortaya çıktığı belirtilmekte ve şunlar söylenmektedir:

“Bu 11 karanlık yıl boyunca, Kıbrıs Türklerinin maruz kaldığı insanlık dışı uygulamalar BM Genel Sekreterinin Güvenlik Konseyine sunduğu raporlarla kayıt altına alınmasına rağmen, Güvenlik Konseyi üyeleri ve Batı dünyası aynı Filistin’de şu an yaptığı gibi olayları izlemeyi tercih etmişti. Garantör ülke Türkiye'nin 20 Temmuz 1974’de adanın Yunanistan’a ilhakını önlemek ve Kıbrıs Türklerinin can güvenliğini sağlamak için yaptığı Mutlu Barış Harekatı, soykırımların önlenmesinin yegane yolunun, bir kağıt parçasından daha değerli olmayan Güvenlik Konseyi veya uluslararası hukuk kararları ile değil, sahada etkin ve fiili müdahaleyle olabileceğini gösterdi.”

***

Kıbrıs ile Gazze’nin kaderlerinin benzerliği gerçekten de Türkiye’nin Kıbrıs devletinin oluşturulması sırasında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye tanınan “garantörlük” hakkı sayesinde son bulmuştur...

Yunanistan ve İngiltere’nin, Kıbrıs Türk halkına garanti ettikleri hakların çiğnenmesi karşısında sessiz kalmalarına karşın Türkiye bu hakkı kullanarak Kıbrıs sorununu “fiilen” çözüme kavuşturmuştur... Müdahalenin ardından “federatif tek devlet” arayışlarına girilmişse de bu formülün çözüm olamayacağı zaman içinde açıkça görülmüş, sonunda KKTC kurulmuştur... Gazze halkının trajedisi ise sürüp gidecek gibi görünmektedir, çünkü onu kurtaracak bir “garantör devlet” yoktur!

***

Ortaya çıkan tablo şöyledir:

BM Genel Sekreterinin tüm çabalarına karşın tüm dünya Gazze’deki katliamı seyretmeye devam etmektedir... Gazze’de “iki devletli çözümü” savunduğunu iddia eden ABD, İsrail’i durdurmak için parmağını bile kıpırdatmamaktadır... Ukrayna’daki neo-Nazi rejimin baskıları ve katliamları karşısında direnebilmek için yaşadıkları Doğu Ukrayna’da kurdukları özerk bölgelerde Rus kökenli halkın kurduğu devletleri hemen tanıyan Rusya çaresiz bir biçimde olan biteni izlemektedir... Bu kıskaçtan yaklaşık 50 yıl önce Türkiye’nin müdahalesi sayesinde kurtulan KKTC’yi ise halen Türkiye’den başka tanıyan yoktur.

Bu tablo karşısında söylenecek tek bir söz kalmaktadır: “Batsın bu dünya!”