Önceki yazılarımızda ABD’nin 1980’li yıllardan başlayarak tüm dünyaya empoze ettiği neo-liberal “kurumsuzlaşma” canavarına 2000’li yıllarda kendisinin de tutsak düştüğünü...

Bu sistemin ürünü olan Trump’ın başkanlığı döneminde kurulu düzenin yozlaşmış kurumlarının kendilerini tehdit eden Trump’ı başkanlıktan indirdiklerini...

Trump’ın yeniden başkanlığa dönüşüyle açılan yeni dönemde ortaya çıkabilecek en olumlu sonucun ise Ukrayna Savaşı’nın sona ermesi olacağını söylemiştik.

***

Trump, şimdiye kadar yaptığı açıklamalarda Ukrayna yönetiminin bazı toprak tavizleri vererek Rusya ile anlaşmasından yana olduğunu göstermiştir...

Ancak Ukrayna savaşı yalnızca Ukrayna’nın savaşı değildir; ABD’nin başta Pentagon olmak üzere kurumsal yönetimi ve onun NATO müttefikleri olan Almanya, Fransa gibi önemli Avrupa ülkeleri Ukrayna yönetimini savaşı sürdürme konusunda zorlamaktadır...

Trump birinci başkanlık döneminde ABD’nin savaş sanayisi baronları, dijital dünya devleri, Pentagon,

iç ve dış istihbarat kuruluşları ile yaptığı bilek güreşini kaybettiği için devrilmiştir. Şimdi ikinci döneminde büyük ihtimalle bu kurumlarla doğrudan çatışma içine girmekten kaçınacak ve Ukrayna konusunda daha ihtiyatlı bir politika izleyecektir. Nitekim adaylık döneminde Ukrayna ve Zelensky yönetimi hakkında yaptığı ağır suçlamalara karşın seçildikten sonra bu konularda daha “yumuşak” bir tavır sergilemeyi tercih ettiği görülmektedir.

***

Her şeye karşın Trump’ın tutumu Türkiye’yi Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmaya zorlayan Biden yönetiminin tavrından farklı olacaktır; bunun da Türkiye’nin Rusya ile korumaya çalıştığı ekonomik ilişkileri sürdürme açısından daha olumlu bir ortam yaratacağı söylenebilir...

Ukrayna’da savaşın sona ermesi durumunda Karadeniz’i NATO’nun etki alanına çevirmeye çalışan ABD ve Avrupalı ülkelerin Türkiye üzerinde (özellikle Montrö Anlaşması’nın gözden geçirilmesi konusunda) uyguladıkları baskıların hafiflemesi de muhtemeldir...

Ancak yıllardır devam eden bu uygulamaların Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının hemen ardından  ortadan kalkacağı düşünülmemelidir.

***

Türkiye’yi daha yakından ilgilendiren konu, Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda Trump’ın takınacağı tavırdır...

Bilindiği gibi İsrail’in Gazze’den başlattığı, Lübnan’a yaydığı ve İran’ı da içine çekmeye çalıştığı saldırının ana hedeflerinden biri de Türkiye’dir...

Türkiye’nin bir NATO üyesi olması ve askeri gücü dolayısıyla İsrail tarafından doğrudan hedef alınması kolay değildir.  O nedenle İsrail Türkiye’ye karşı mücadelesinde PKK/PYD başta olmak üzere Kürt kökenli örgütleri kullanmayı planlamakta, Türkiye’nin ABD ve Batı Avrupa’nın desteğiyle özerk ya da federatif bölgesel yönetimler aracılığıyla uzun vadede bölünmesi ve etkisizleştirilmesi politikasını izlemektedir.

***

Bu politika en açık bir biçimde geçtiğimiz günlerde İsrail hükümetinde Savunma Bakanlığı koltuğunu devralan Gideon Saar tarafından dile getirilmiştir...

Bakanlığın devir teslim töreninde konuşan Saar, “büyük ve siyasi bağımsızlığı olmayan bir millet." olarak tanımladığı Kürtlerin, İsrail'in "doğal müttefiki" olduğunu söylemiş, "Kürtlere ulaşmalı ve bağlarımızı güçlendirmeliyiz. Bunun hem siyasi hem de güvenlik yönleri var." demiştir...

Saar, bununla da yetinmeyerek, “Kürtler Türkiye ve İran'ın kurbanıdır” ifadesini kullanmıştır.

***

Trump döneminde İsrail yönetimi, Türkiye açısından Ukrayna’nın savaş yanlısı yönetiminden daha büyük bir tehdit haline gelecektir...

Çünkü Ukrayna’daki Zelensky yönetiminin tersine, Netanyahu Hükümetinin Trump ile arası son derece iyidir. Trump’ın destekçileri arasında İsrail’e özel bir yakınlık duyan “Yahudi Hıristiyanların” çoğunlukta olduğu Evangelist akımların bu yakınlıkta özel bir yeri olduğu bilinmektedir...

İsrail Başbakanı Netanyahu, 10 Kasım tarihinde yaptığı bir açıklamada Trump’ın seçilmesinin ardından kendisiyle üç kez görüştüğünü, İran’ın ve onun “bileşenlerinin” Ortadoğu’da yarattığı tehdit konusunda ABD’nin yeni başkanıyla tamamen hemfikir olduklarını gördüğünü söylemiştir. Bu bileşenlerin başında İran’a yakınlığı bilinen ve geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret eden (hatta Katar’ın kendilerini dışlaması durumunda Türkiye’ye yerleşmeyi düşünen) HAMAS’ın siyasi yönetiminin geldiği bilinmektedir.

***

Times gazetesinin diplomasi yazarı Roger Boys 2020 yılında, dönemin MOSSAD şefi Yossi Cohen'in, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE yetkilileriyle yaptığı gizli bir görüşmede, “Türkiye'nin İran'dan daha büyük bir tehlike oluşturduğunu" dile getirdiğini ileri sürmüş, bu iddia İsrail tarafından yalanlanmamıştır...

İsrail’in Türkiye üzerinde baskı kurmak amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştırdığı bir başka bölge de Kuzey Suriye’dir...

Bölgede ABD ordusunun kara gücü olan PYD’nin yanı sıra örtülü olarak ABD tarafından kullanılan IŞİD  ve Heyet Tahrir-El Şam (HTŞ) gibi örgütler de İsrail tarafından desteklenmektedir. İsrail, ayrıca Güney Suriye’de, özellikle Lübnan’a komşu bölgelerde sürekli hava saldırıları düzenleyerek Suriye rejiminin kuzey bölgelerine hakim olma çabalarını engellemektedir.

(Devam edecek)