Önceki yazımızda siyasi ve ekonomik durumun aslında iktidarı elinden bulunduran AKP ve onun MHP ile birlikte oluşturduğu Cumhur İttifakı açısından elverişli olmadığını belirtmiş...

Bu durumda bir erken seçimin gerekçesinin koronavirüs salgını ve ekonomik kriz koşullarında daha fazla yıpranmadan seçimi yapmak ihtiyacından kaynaklanabileceğini...

İktidar partisi kurmaylarının seçim sistemini 'dar bölge' esasına oturtmaya yönelik hazırlıkların bu tercihle ilgili olabileceğini söylemiştik.

***

Türkiye'de milletvekili seçimlerinde halen 'kapalı liste D'Hondt sistemi' adı verilen bir sistem, yüzde 10 barajla birlikte uygulanmaktadır...

Yüzde on baraj sistemi, mevcut konjonktürde oy oranı yüzde 10'un altında olan ve kısa sürede bu çıtayı geçecek gibi görünmeyen DEVA ve Gelecek Partisi gibi partilerin Meclis'e girmelerini önlemesi açısından AKP'nin yararınadır...

HDP ve İYİ Parti gibi oy oranı yüzde 10'un biraz üzerinde görünen partiler ise seçim öncesi dönemde çeşitli kampanyalarla geriletilebilir...

Ancak yüzde 10 baraj sisteminden MHP de olumsuz etkilenebilir...

Demek ki, bir erken seçim tercihi durumunda AKP, MHP'nin bu konuda getirebileceği muhtemel itirazları ortadan kaldıracak bir yöntem geliştirmek durumundadır.

***

Halen uygulanmakta olan sistem, oldukça karmaşık ve seçim bölgeleri üzerinde oynamak suretiyle oy oranı ile milletvekili oranı arasında dengesizlikler yaratmaya müsait bir sistemdir...

Prof. Dr. Erhan Erkut, 2013 yılında bu konuda yaptığı 'Dar Bölge Sistemi Üzerine' başlıklı bir araştırmada mevcut sistemin yarattığı aksaklıkları çeşitli açılardan ele alarak şu soruçlara varmıştır:

' Boyut farklılıkları: İl bazında kurgulanan seçim bölgeleri arasında illerdeki nüfus eşitsizlikleri nedeniyle çok ciddi farklar bulunmaktadır. En kalabalık il olan İstanbul 3 seçim bölgesine ayrılmıştır. Bu 3 bölgenin çıkardığı milletvekili sayıları 30, 28, ve 27 iken, nüfusu en düşük il olan Bayburt sadece 1 milletvekili çıkarmaktadır. 85 seçim bölgesinde ortalama sandalye sayısı 6.5 iken, sandalye sayısının standart sapmasının 5.8 olması bölgeler arası ciddi bir farklılığa işaret etmektedir.

Küçük bölgeler: Az sayıda milletvekili çıkaran bölgelerde nisbi temsili sağlamak mümkün değildir. 2011 seçiminin genel sonuçlarına bakarsak, nisbi temsil sisteminin temsili adaleti sağlayabilmesi için seçim bölgelerinin en az 7 milletvekili çıkarması gerektiği düşünülebilir. Buna karşılık 85 bölgenin 15 tanesinde sadece 2, 18 tanesinde ise sadece 3 sandalye bulunmaktadır.

Büyük bölgeler: 85 seçim bölgesinin 18'inde 10 veya daha fazla sandalye bulunmaktadır. Bu bölgelerdeki seçmenlerin, sayıları 10 ile 30 arasında değişen vekillerini tanımaları pek mümkün değildir. Başka bir deyişle parlamentonun yarısı, seçmenlerin kendilerini tanıyıp sorumlu tutabileceği ve hesap sorabileceği büyüklükteki seçim bölgelerinden daha büyük bölgelerden gelmektedirler.

Seçmen/vekil oranı: Seçim bölgelerine sandalye atanma sistemi küçük bölgelere daha fazla politik güç vermektedir. 2011 seçimlerinde, ülke toplamında 78,000 seçmen bir milletvekili çıkarırken, bu rakam İzmir'de 96,660'a kadar çıkmakta, Tunceli'de ise 23,300'e kadar düşmektedir. Yani Tunceli'deki seçmenin oyu parlamentoya İzmir'deki seçmenin oyundan 4 defa daha değerli olarak yansımakta, ve 'her seçmene bir oy' prensibi ağır bir yara almaktadır. Seçmen/vekil oranı 78,000'in altında olan bölgelerin ortalama vekil sayısı 4 iken, 78,000'in üzerinde olan bölgelerin ortalama vekil sayısı 14'dur. Küçük bölgelerde vekil çıkarmak için çok daha az sayıda seçmen gerekmektedir.'

***

Verilen bu bilgilerden de kolayca anlaşılabileceği gibi kamuoyu araştırmalarının gösterdiği oy oranları gerçeği yansıtsa bile hangi partinin ne kadar milletvekili çıkaracağı konusu oldukça farklı bir konudur...

Özellikle de 'esnetilmeye' oldukça müsait olan sistemin 'dar bölge' sistemi ile harmanlanarak 'Türkiye'ye özgü' bir sistem geliştirilmesi durumunda bu oranlar arasındaki farklılık iktidar partisi lehine daha da büyüyebilir...

Bu çerçevede, MHP'nin baraj sorununa karşı önlemler de alınabilir.

(Devam edecek)