Önceki yazılarımızda geçtiğimiz günlerde büyük bir yangın felaketiyle sarsılan ve yangının elektrik tellerinden mi yoksa anız yangınından mı çıktığı konusunda hâlâ tartışmalara neden olan Güneydoğu Anadolu bölgesinde “tarlalara gömülerek gizlenen” ve 100 bin kişinin ihtiyacını karşılayacak 53 bin KVA gücüne sahip 351 kaçak trafodan söz edildiğine ilişkin haberleri hatırlatmış, bu trafoların tarlaları sulamada kullanılan elektrik motorlarını çalıştırmak için kurulduğunu söylemiştik...
Ayrıca bu trafoların “yasal elektrik” ile “kaçak elektrik” arasındaki fiyat farkından dolayı bölgedeki çiftçiler tarafından tercih edildiğini...
Bölgeye yasal elektrik veren DEDAŞ’ın borcunu ödeyemeyen çiftçilere elektrik vermeyi kesmesinin de çiftçileri “kaçak elektriğe” mahkum ettiğini sözlerimize eklemiştik.
***
Bu gerçekleri göz önüne aldığımızda yangının elektrik kaçağından mı yoksa anız yangınından mı çıktığı tartışması ikinci plana düşüyor...
Asıl önemli sorun, kuraklığın bir afet halini aldığı koşullarda borca batmış çiftçinin motopomplarını çalıştırmak için elektrik alamaması. tarlada kuruyan ürününü sulama olanağını bulamaması ve elektriği daha ucuz fiyattan sağlayan “yer altı sektörü”ne yönelmesidir...
Bu durumda arz-talep mekanizması işlemiş ve tarlalara gömülmüş kaçak trafolar köstebek yuvaları gibi bölgeyi sarmıştır. Nisan ayı içinde şirket tarafından bölgede yapılan denetimlerde 19 kayıt-dışı trafoya el konulması ve 332 kayıt-dışı trafo için suç duyurusunda bulunulması bu gerçeği göstermektedir. 
***
Bu tablo karşısında çiftçinin kendisine ucuz fiyattan kaçak elektrik sağlayan “kaçak” sektöre yönelmesi, buna bağlı olarak da şirketin alacaklarını tahsil edememesi şaşılacak bir şey değildir... 
Kaçınılmaz olarak bu durum elektrik alacağını tahsil edemeyen şirketin oluşturduğu şebekenin bakımsız hale gelmesine ve şebeke kaynaklı yangınlara sebep olmaktadır...
Son yangın böyle çıkmamış olsa bile bölgede şebeke kaçaklarından kaynaklanan yangınların sıklığı bu gerçeği kanıtlamaktadır.
***
Soruna daha geniş açıdan baktığımızda, bu sorun tarım ürünleri girdi fiyatlarındaki artışın genel enflasyon oranını aşması, buna karşılık tarım ürünleri alım fiyatlarının gerçek enflasyon oranının altında kalmasıyla yakından bağlantılı olduğunu görürüz...
Tarım Kanunu’nun hükümleri uyarınca yasal olarak çiftçiye verilmesi gereken desteğin yarısının bile verilmediği, enflasyonu dizginlemek adına ürün alım fiyatlarının baskılandığı, banka kredilerinin faiz oranlarının hızla arttığı koşullarda, çiftçi tarladaki elektrik pompasına elektrik sağlayamamakta, tarlasındaki anızı temizlemek için traktörünü çalıştıracak mazotu bulamamaktadır...
Bu koşullarda bir şekilde bakımsız elektrik şebekelerinden sıçrayan kıvılcımlardan ya da anızı temizlemek için çıkarılan yangınlardan dolayı yaşadığımız felaketlere benzer felaketlerin gelecekte de karşımıza çıkması kaçınılmazdır. 
***
Geçtiğimiz günlerde Adana Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı Mehmet Akın Doğan, açıklanan buğday alım fiyatını değerlendirirken şunları söyledi:
“Buğday fiyatı bizi hüsrana uğrattı. Merkez Bankası politika faizi yüzde 50, piyasa faizi yüzde 65-70 ama çiftçinin buğdayı 8 bin 250 lirayken 9 bin 250 lira oldu. Girdi fiyatları yüksek olduğu için buğday fiyatlarının da artması gerekiyordu. Çiftçi ortada kaldı, şaşırdı. Biz en az politika faizi oranında bir artış bekliyorduk. Adana’da zaten buğday bitti.”
Yalnızca çiftçinin kullandığı elektriğin ve mazotun fiyatları artmadı...
Geçtiğimiz günlerde üreticinin en önemli girdilerinden olan sulama ücretlerine yüzde 300 oranında zam yapıldı. Yüzde 50 devlet desteğinin de kaldırılması, üreticileri daha da zora soktu...
Bu olay üzerine bir çok ilçede açıklama yapan üreticiler, yetkililere ‘bize kulak verin, bizi duyun’ çağrısı yaptı...
TÜİK’in son tahminlerine göre tahıl üretimi 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 5,4 oranında azalacak... Buğday üretimindeki azalmanın  yüzde 4,5, arpa üretimindeki azalmanın yüzde 8,7, çavdar üretimindeki azalmanın yüzde 11,5, yulaf üretimindeki azalmanın yüzde 2,4, mısır üretimindeki azalmanın ise yüzde 5,6 oranında olması bekleniyor...
Bu koşullarda EPDK’nın iki gün önce tarımsal faaliyetler alanındaki abonelere elektrik satış fiyatına yüzde 30 oranında zam yapmasının doğuracağı sonuçları tahmin etmek zor değildir.
***
Ortaya koyduğumuz bu tablo, enflasyonu dizginlemek için çiftçinin kemerlerini sıkma politikasının üretimi nasıl baltaladığını, tarım alanlarında iş ve can güvenliğini nasıl ortadan kaldırdığını açıkça göstermektedir...
Üstelik bu yapılanlar enflasyonu düşürmek açısından bir yarar sağlamamaktadır. Çünkü bu politika, nedeniyle ürün rekolteleri azalmakta, bunun sonucunda enflasyonun “motoru” haline gelmiş bulunan “gıda enflasyonu” tarladaki yangından beter bir “yangına” yol açmaktadır...
Diyarbakır yangınının ortaya koyduğu en önemli gerçek budur.