Önceki yazımızda Diyarbakır kırsal alanında çıkan ve 15 can alırken geniş kapsamlı hasara yol açan yangın felaketinin sorumluları ile ilgili karmaşa üzerinde durmuş yetkililerin yaptığı ilk açıklamaların çelişkilerini sergilemiştik...

Bu açıklamaların ardından hazırlanan ilk bilirkişi raporunda yangının DEDAŞ’ın sorumluluğunda olan elektrik şebekesinden kaynaklandığı belirtildi. DEDAŞ tarafından bu rapora itiraz edildi. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Memet Atalay, “Yangının elektrik kaynaklı olmadığı belge ve görüntülerle sabit” ifadesini kullandı...

Bu arada Diyarbakır Başsavcılığının başlattığı soruşturmada çıkan ön raporda yangının elektrik şebekesi kaynaklı olduğu tespitine yer verildi. Ancak, Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlanan bilirkişi raporunun yetersiz görüldüğünü belirterek beş elektrik mühendisi tarafından oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulmasını, raporun detaylı ve delillendirilmiş bir şekilde hazırlanmasını istedi.

***

Kısaca özetlersek, yangın konusunda yapılan ilk açıklamaların ardından bilirkişi raporlarında da çelişkili saptamalar yapılması dikkat çekti...

Peki, olayın görgü tanıkları olan yurttaşların tespitleri neydi?...

Olayın tanığı olan bir yurttaş, “Valilik anız diyor ama anızla alakası yok. Yangın elektrik tellerinden çıktı. Biz yıllardır onarım istiyoruz ama yapmıyorlar. Teller koptu düştü, sonra köy yanmaya başladı. Biz DEDAŞ’a defalarca dilekçe verdik ama bir şey yapmadılar.” dedi...

Yerel medyada yer alan haberler de bu yöndeydi. Haberlere göre geçen yıl da Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bulunan Karabudak kırsal mahallesinde (eskiden köy) şebekeden kaynaklı yangın çıkmış, yangınla ilişkili hazırlanan bilirkişi raporunda DEDAŞ yüzde 70 oranında “asli kusurlu” bulunmuştu...

Köy sakinleriyle yapılan görüşmelere dayanılarak verilen bilgiler doğrultusunda hazırlanan Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun hazırladığı rapor da bu saptamaları doğruladı. Raporda, elektrik direklerinin 1987 yılında dikildiği, 37 yıllık süre içinde bakam ve onarım çalışmalarının yapılmadığı, havadan müdahalede geç kalındığı belirtildi.

***

Ne var ki, olayın karmaşıklığı bu tablo ile sınırlı kalmıyordu...

Yangın sonrasında yaşanan kargaşayı anlayabilmek için yangının öncesinde bölgede elektrik şirketi ile bölge halkı arasında yaşanan gerilime de bir göz atmak gerekiyordu...

Bu gerilim ve mücadele yangından çok öncesine dayanıyordu.

***

Bunun için olaydan aylar önce medyada yer alan iki habere göz atmamız gerekiyor...

1 Mayıs 2024 tarihinde Sözcü gazetesinde yer alan birinci haber şöyle:

“Şanlıurfa’nın 7 ilçesinde kaçak elektrik kullanımına karşı yapılan saha çalışmaları ve havadan denetimlerde toprağa gömülü halde 351 adet kayıt dışı trafo tespit edildi. 100 bin nüfuslu bir ilçeye yetecek kadar güce sahip trafolar üzerinden kullanılan kaçak elektriğin maliyeti ise dudak uçuklattı...

“Şanlıurfa'da Nisan ayında tarlalara gömülerek gizlenen 351 kayıt dışı trafonun 100 bin kişinin elektrik ihtiyacını karşılayacak güçte olduğu bildirildi.

“Dicle Elektrik'ten yapılan açıklamaya göre, saha çalışmalarının yanında teknoloji kullanımı ile kaçakla mücadeleyi etkin bir şekilde sürdüren dağıtım şirketi, jandarma desteği ile Şanlıurfa’nın Akçakale, Ceylanpınar, Eyyübiye, Haliliye, Harran, Siverek ve Viranşehir ilçelerinde drone ile rutin kontrol gerçekleştirdi.

Kontrollerde asgari 100 bin nüfuslu bir ilçeye yetecek yaklaşık 53 bin 500 KVA gücünde 351 kayıt dışı elektrik trafosu tespit edildi.”

***

Evet, insan inanmakta zorlanıyor, ama haberde “tarlalara gömülerek gizlenen” 100 bin kişinin ihtiyacını karşılayacak 53 bin KVA gücünde 351 kaçak trafodan söz ediliyor...

Peki, “tarlalara gömülmüş” bu trafolar neden kurulmuştu?..

Bu sorunun cevabı bir sonraki yazıda.
(Devam edecek)