“Emperyalizme karşı Müdafaa-i Hukuk” başlıklı son üç yazımda iktidar ve muhalefetin tutumlarını eleştirerek siyasi partilerin yaklaşımları arasındaki farklar ne olursa olsun Türkiye’nin ortak çıkarları üzerinde diyalog kurmaları ve ortak bir tutum benimsemelerinin önemini vurgulamaya çalışmış...
Hem iktidar partilerinin hem de ana muhalefet partisinin ABD ve Batı yanlısı tutumunun yaratacağı tehlikelere dikkat çekmiştim...
Bugünkü yazımda dünya görüşüne katılmadığım Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulunda gündeme getirdiği önemli bir öneri üzerinde duracağım.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisi şöyle:
“İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını işgal etmektedir. Bundan 70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır.”...
Dünya tarihine baktığımızda gerçekten de “insanlığın” bugüne kadar kurduğu en büyük ve en olumlu ittifakın II. Dünya Savaşı sırasında Hitler ve Mussolini’nin insanlığı barbarlık dönemine götüren saldırganlığına karşı sosyalist devletler, işgal edilen ülke halkları ve bazı kapitalist ülkeler arasında kurulan ittifak olduğu görülür. O ittifak Dünya Savaşı öncesinde kurulabilseydi, büyük ihtimalle on milyonlarca insanın ölümüne ve dünyanın o zamana kadar görmediği bir yıkıma yol açan o büyük savaş önlenebilirdi.
***
Sözünü ettiğimiz ittifak, ancak savaş içinde kurulabilmiştir. Buna rağmen yarattığı güç sayesinde dünyayı tehdit eden bir askeri güce sahip olan faşist devletler yenilgiye uğratılabilmiştir. Böylece Türkiye savaşa sürüklenmekten kurtulmuş, Avrupa ve Asya’nın büyük bir bölümünde “sosyalist” yönetimler kurulmuş, Avrupa’nın Fransa ve İtalya gibi en önemli ülkelerinde komünist partileri yıllarca “birinci parti” olmuş ve bu konumlarını korumuştur...
İsrail’in ABD ve AB destekli soykırım girişimi, Hitlerci faşistlerin soykırımcı saldırganlığı ile büyük ölçüde benzeşmektedir...
Öyle olduğu için de böyle bir girişim, kimin insanlık düşmanı olduğunu ve kimin dünyayı küresel bir savaşa doğru sürüklediğini açıkça gösterecektir.
***
Bu noktada BM’nin bugünkü yapısının buna izin verip vermeyeceği sorusu ortaya çıkmaktadır...
Hiç kuşkusuz böyle bir ittifak BM çatısı altında gerçekleşebilseydi çok daha etkili olurdu. Ne var ki, BM’nin mevcut yapısı buna izin vermemektedir. Güvenlik Konseyi üyesi beş devletten birinin bile vetosu durumunda (ki ABD bu işi severek üstlenecektir) bu tür bir ittifak önerisi hayata geçirilemeyecektir...
Ancak bu engelleme BM’nin bugünkü yapısının değiştirilmesi talebini daha güçlü bir şekilde gündeme getirecektir.
***
Kaldı ki bu tür bir ittifak önerisi, hayata geçirilemese bile, İsrail ve onun savaş ortaklarının en büyük destekçisi olan ABD ile Batı Avrupalı müttefiklerinin gerçek yüzlerini açığa çıkaracak, Türkiye bu ittifaktan uzaklaşmak zorunda kalacaktır...
Böyle bir girişim sayesinde ülkemizde kimin “mandacı” kimin gerçekten bağımsızlıktan yana olduğu herkes tarafından görülecektir...
“Gerillacılık” söylemiyle ABD’nin “kara ordusu”nun arkasına saklananların, 12 Eylül karşıtlığı bahanesiyle cumhuriyetin temel taşlarını sökmeye çalışanların, FETÖ’cü olup da başka kisveler altında gizlenenlerin, örtülü ödeneklerden fonlanarak ABD emperyalizmine hizmet sunanların gerçek yüzleri bu süreçte açığa çıkacaktır.
***
Bu öneri hiç kuşkusuz en büyük etkiyi AKP içinde yaratacaktır...
Cumhurbaşkanı’nın samimiyet derecesi ancak böyle bir girişim sayesinde kanıtlanacaktır...
Öyle olunca da halen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izlediği İsrail karşıtı söylemden rahatsız olan ancak tepkilerini doğrudan Cumhurbaşkanına yöneltemedikleri için onunla aynı görüşleri dile getiren bazı danışmanlarını hedef alan AKP’liler açık konuşmak zorunda kalacaktır.
***
Bu arada muhtemelen bu gelişmeler, ABD ve AB desteğiyle iktidar olmaya çalışan bir kısım siyaset erbabının da aklının başına gelmesine yol açacaktır...
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in söyleminde son günlerde görülen değişim bunu göstermektedir. Neo-liberal dalganın etkisiyle Türkiye’ye ekonomik gelişme, istikrar ve demokrasinin ancak Batı yanlısı politikalar sayesinde gerçekleşeceğini iddia eden Özel, yaşanan olaylar ve kendisine yöneltilen eleştirilerin etkisiyle söylemini gözden geçirmek, “ABD ve Batı’nın egemenliğini tehdit eden “çok kutuplu dünya” girişimleri karşısında takındığı olumsuz tavrı törpülemek, en azından bu konularda daha ihtiyatlı bir tutum sergilemek zorunda kalmıştır...
İsrail ve ABD/Batı’nın gerçek yüzünün ortaya çıkması başka partiler içinde yer alan bu tür politikacıların tutumlarını da ister istemez etkileyecek, iktidar ve muhalefet partisi içindeki ABD ve AB yanlılarının pozisyonlarını zayıflatacaktır.