Bir önceki yazımızda Cumhuriyet tarihinin ilk 'Amerikancı' partisi olarak nitelendirilebilecek Demokrat Parti'nin son döneminde Suriye meselesinden dolayı ABD ile ilişkilerin gerildiğini belirtmiştik... Bu gerginliğin ardından Başbakan Menderes, Sovyetler Birliği'ni ziyaret edeceğini açıklamış, ancak bir darbe ile devrildiği için bu ziyaret gerçekleşmemişti.

***

1960'lı yılların başlarında Türk-Amerikan ilişkileri sorunsuz gelişirken Kıbrıs'ta yaşanan gelişmeler nedeniyle yeni bir kriz patladı...

Krizin nedeni, Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi için çalışan EOKA örgütünün Türk nüfusu etkisizleştirmek için katliamlara girişmesi ve Türkiye'nin, garantör ülke sıfatıyla 1964 yılında Kıbrıs'a müdahale etme kararı almasıydı...

Müdahale kararını öğrenen ABD Başkanı Johnson, operasyonu durdurmak için dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye askeri yaptırım tehdidi içeren sert bir mektup yazdı...

Bu mektubun içeriği iki yıl boyunca gizli kaldıktan sonra 1966 yılında Hürriyet gazetesinde kamuoyuna açıklandı.

***

Mektubun önemi, toplum nazarında o zamana kadar tartışmasız Türkiye'nin dostu olarak görülen ABD'nin Türkiye'ye bakışının, geçmişte toplumun gözünde emperyalist işgalciler olarak damgalanmış İngiltere, Fransa gibi'Batılı' ülkelerin bakışından farklı olmadığını göstermiş olmasından kaynaklanıyordu...

Sonraki yıllarda ABD'ye karşı ülkede ilk kez 'aşağıdan', yani toplumun bizzat kendisinden gelen bir tepkinin oluşmasında bu mektup küçümsenmeyecek bir rol oynadı...

Bu tepkiye önderlik eden ve sonradan '68 Kuşağı' olarak anılacak olan aydınların önderleri, ABD'nin teşvikiyle yapılan 12 Mart askeri müdahalesinin ardından ya yok edildiler ya da ağır cezalara çarptırıldılar.

***

'68 Kuşağı'na mensup devrimcilerin en belirgin özelliklerinden biri 1960 Anayasası'nın genişlettiği hak ve özgürlüklerden yararlanarak 'Batı dünyası'nın o zamana kadar ülkemizde pek tanınmayan 'sosyalist' kültürünü keşfetmeleri ve bu kültürü özünde anti-emperyalist bir nitelik taşıyan Cumhuriyetin 'Kemalist' devrimin ilkeleriyle birleştirmeleriydi...

60'lı yıllara kadar 'Batı dünyası', ülkemizde genellikle Fransız Devrimi'nden sonra yaygınlaşan liberal ve milliyetçi fikirlerin kaynağı olarak tanınmaktaydı. Bu fikirler, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönüşümlerinde önemli bir rol oynamışlardı...

Buna karşılık, özellikle 20. yüzyıldan itibaren Batı dünyasında gelişmiş olan sosyalist akım ve fikirler ülkemizde toplumsal bir taban bulamamışlardı.

***

Burada bir hususu hemen belirtmek gerekiyor...

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri yine 'Batılı ülkelerin' 'Doğulu' olarak nitelediği 'öteki dünyaya' karşı takındığı tutumdu...

'Batılı hükümetler' Fransız Devriminden bu yana, hem 'özgürlük, eşitlik, kardeşlik' gibi liberal fikirlerin, hem de sınıfsal eşitsizliklere karşı geliştirilmiş olan sosyalist öğretilerin kendi etki alanlarındaki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde gelişmesine karşı acımasız bir mücadele yürütmüşlerdir.

***

Bununla ilgili çok ilginç bir olay yaşanmıştır...

1895 yılında Fransız sömürgesi olan Haiti'de Fransız devriminin fikirlerinden etkilenen Toussaint Louverture adlı eski bir köle, siyahi toplulukları ayaklandırarak bir yönetim kurmuş ve Fransa'dan İnsan Hakları Bildirisinde yer alan ilkelerin Haiti'de de uygulanmasını talep etmişti...

Aynı dönemde Polonya'da da ülkeyi işgal eden Rusya ve Prusya'ya karşı bir isyan çıkmış, isyan yenilgiye uğrayınca Polonyalı devrimcilerin önemli bir bölümü 'özgürlüğün ana yurdu' olarak gördükleri Fransa'ya sığınarak, burada 'Polonya Lejyonu'nu oluşturmuşlardı...

Fransa'da iktidarı ele geçirmiş olan Napılyon Bonapart, Fransız devriminin ilkelerini kendi ülkelerinde uygulamaya çalışan Hatililerin isyanını bastırmak için aralarında Polonya Lejyonu'nun da bulunduğu bir askeri gücü Haiti'ye gönderdi... Ancak Lejyon'da yer alan askerlerin çoğu, Haitililerin tıpkı kendileri gibi özgürlükleri için savaştığını görünce verilen katliam emirlerini dinlemedi... Dahası, Lejyon'dan firar eden Polonyalıların bir bölümü isyancı Haitililere katıldı...

Bu Polonyalılar, Haiti'nin bağımsızlık mücadelesi başarıya ulaştıktan sonra 'Avrupa'nın beyaz siyahileri' olarak Haiti vatandaşlığına kabul edildiler.

NOT: Dün, Cumhuriyetimizin kurucusu ve toplumumuzun manevi önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 82. yıldönümüydü. Kendisini burada bir kez daha saygıyla anıyoruz.

(Devam edecek)