Asgari ücretin önemi nedir denildiğinde; özellikle az gelişmiş ülkelerde kötü ücretlere emeğini, bilgisini satmak zorunda olan işçinin refah düzeyini bir nebze artırmak, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini sağlamak olarak belirtilir.
Asgari ücreti hükümet ya da bütçe değil, işveren öder. Ama işveren, işçi adına yaptığı tüm ödemeleri, (maaş, yol, yemek gibi) gider olarak gösterir.
Hükümetin fonksiyonu nedir denildiğinde; ülkede geçim endeksine ne kadar önem verdiğini göstermek diyebiliriz. Hani “Hükümet kendi cebinden çıkmayan bir tutar üzerinden ‘ağalık’ yapıyor” deniliyor ya; bunun da doğruluk payı var.
Öte yandan asgari ücret ile; işsizlik maaşı, kıdem tazminatı, genel sağlık sigortası (GSS) primleri, askerlik ve doğum borçlanması, isteğe bağlı sigorta primleri, staj ücretleri, asgari ücretlilerin rapor ücretlerinin de aralarında olduğu birçok kalemde rakamlar değişir.
Asgari ücret güzel bir politik malzeme de olur. Tutarın azlığı-çokluğu konusunda iktidar da muhalefet de kendisine bir politika malzemesi yaratır.
Bugünlerde ise sayıları 15 milyon 120 bini bulan emekli, ücretlerinin ne kadar artırılacağına kilitlenmiş durumda. Bunların içerisinde, 5 bin 500 lira olan kök ücreti 7 bin 500 liraya yükseltilen bir kesim şimdi kaç liraya yükseltileceğini merak ediyor. Bir kısım emekli ise yıllarını verdiği çalışma hayatı sonrası sistemde yaratılan aktüeryal dengesizlik nedeniyle yaşadığı ücret haksızlığının nasıl giderileceğini düşünüyor.
Emekli maaşları ile asgari ücret arasındaki uçurum 2008 yılında oluştu. En düşük emekli aylığının asgari ücretin yüzde 47 üzerinde olduğu seviyeden bugünlere nasıl gelindiğini Emekli maaşında dönüm noktası, 2008 oldu! yazımda detaylı işledim.
Bir de geçmişte birebir yaşanmış bir sohbeti aktarayım. Ki; sizler süreç hakkında daha iyi bilgilenin.
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri ile bir toplantı öncesinde sohbet ederken, emeklinin maaşının asgari ücretin altında kalmaya başladığını dile getirmiş, 2008 yılından itibaren emeklilerin durumunun içler acısı hale geldiğini söylemiştim.
Bu haksızlığın giderilmesi için hızlıca bir çözüm bulunması gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya, “Kanun gereği işverenin çalıştırdığı işçi için en az ödediği asgari ücret üzerinden prim yatırılması şartına rağmen, 25 yıl asgari ücretten primi ödenen kişiler, emekli olduktan sonra neden asgari ücret kadar bir maaş alamazlar” diye sormuştum.
Ve “en düşük emekli aylığının asgari ücrete eşit olması gerekmez mi?” demiştim.
Dönemin bakanı da bürokratlara dönerek, “Bu öneriyi hayata geçirebilir miyiz?” sorusunu yöneltmişti.
Ne beklersiniz bürokratlardan bu soruya cevap olarak?
“Sayın Bakanım siyasi irade izin verirse, tabi ki neden olmasın. Yıllarını vermiş, uzun yıllar prim yatırarak emekli olmuş yaşlı insanlarımızın hayatlarını hiç olmazsa, işe yeni başlamış genç bir işçinin alabileceği ücreti almasını sağlamak sosyal devlet ilkesi ile asgaride uyuşur” değil mi?
Ama maalesef bugün o günkü görevlerden el çektirilmiş, hatta bazıları kamudan uzaklaştırılmış dönemin bürokratlarının bakana ve dolayısıyla da bana verdiği cevap, “Sayın bakanım, asgari ücreti işverenlerin asgaride vermesi gereken ücret olarak belirliyoruz. Emeklilerimize verilen maaşlar bütçe kaynaklarından yapılıyor. Şu anda Avrupa’da her 4 çalışan karşılığında 1 emekli bulunuyor. Bizde bu oran 1,78’ler seviyesinde. Asgari ücreti ve miktarını siyasi iradenin ne şekilde kullanacağı kendi takdirlerinde. Aynı miktarın en düşük emekli maaşına vermemiz bu açıdan ciddi bütçe kaynağı sorunu ve siyasi iradeyi beklenmeyen bütçe zorlukları ile karşı karşıya bırakabilir” şeklinde oldu.
Dönemin bakanının yüzüne baktım, “belki bir açıklaması olur” diye…
Bakan sustu…Ben ise ‘iktidar bürokratlarının’ yüzüne bakakaldım…
Ne dersiniz? "Asgari ücret politik ise emekli maaşı nedir?"