Önceki yazımızda HAMAS’ın baskınıyla başlayıp İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla devam eden gelişmelerin Çin’in yaklaşık on yıl önce başlatmış olduğu Asya ve Avrupa’yı Afrika üzerinden birbirine bağlamayı hedefleyen “Kuşak ve Yol Projesi” ile yakından ilişkili olduğunu...
Çin’in bu proje çerçevesinde ABD ve İsrail tarafından kışkırtılan İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerginliği gidermeyi hedefleyen bir inisiyatif başlattığını...
ABD’nin bu girişime Suudi Arabistan başta olmak üzere kendisine bağlı bulunan ülkeleri İran ve Çin’den uzaklaştırma amacıyla başlattığı “İsrail ile yumuşama” süreciyle cevap verdiğini, ancak İsrail’deki fanatikler tarafından oluşturulmuş olan Netanyahu hükümetinin bu girişimlerin her ikisinden de rahatsız olmaları nedeniyle HAMAS’ın yaptığı baskını bahane ederek Ortadoğu’da gerginliği artırma yönünde harekete geçtiğini söylemiştik.
***
Burada özellikle belirtilmesi gerekli olan husus, Netanyahu Hükümeti ile ABD arasındaki çelişkinin, Çin’in Kuşak ve Yol girişimine karşı İsrail’in takındığı radikal tutumun aksine “giderilebilir” bir çelişki olmasıdır...
ABD yönetimi ile İsrail arasında “stratejik” bir ortaklık vardır. O nedenle Gazze’nin yönetimi konusundaki fikir ayrılıkları olmasına karşın ABD yönetimi başlangıçtan bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelttiği saldırıya destek vermekten vazgeçmemektedir...
Dahası, Biden ve Trump arasında kutuplaşmış olan bugünkü siyasi ortamda ABD’de hiçbir yönetim, İsrail lobisi, savaş sanayicileri ve Pentagon gibi güçlerin etkilerine karşı direnç gösterebilecek bir güce sahip bulunmamaktadır.
***
Dolayısıyla, İsrail’in Gazze’de başlattıktan sonra İran, Suriye ve Lübnan’a sıçratmaya çalıştığı çatışmalar, ortak bir cephe oluşturan ABD ve İsrail’in, Çin, Rusya ve İran’ın Ortadoğu’da artmakta olan etkisini kırmaya yönelik bir saldırı girişimi olarak değerlendirilebilir...
Bu saldırıyı, daha önce bu köşede üzerinde durduğumuz “Doğu-Batı” hattı üzerinde yer alan Ukrayna’da yaşanan çatışmadan ayırmak mümkün değildir...
Peki, ABD ve İsrail ile Türkiye arasında son yıllarda yaşanan tüm gerilimlerin sebebi nedir?..
Bu gerilimlerin sebebi, NATO üyesi olması nedeniyle bu cephenin “merkez gücü”nü oluşturan Türkiye’nin son yıllarda izlediği “denge poli- tikası”nın ABD ve müttefikleri tarafından “çizgiden çıkma” olayı olarak değerlendirilmesidir.
***
Bu durum, iki müttefik arasında karşılıklı bir “kabul edememe” sorunu doğurmuş bulunmaktadır...
ABD yönetimi, PKK ile geliştirdiği ittifak nedeniyle Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerini geliştirerek bir “denge” arayışına girmesini kabul edememekte...
Buna karşılık Türkiye’deki yönetim de ABD’nin Türkiye gibi güçlü bir bölgesel güç dururken ABD’nin PKK ve uzantıları ile ittifak yaparak oyun kurmasını reddetmektedir...
Bu çelişki giderilemediği sürece iki ülke yönetimi arasındaki anlaşmazlıklar çözülemeyecektir.
***
Türkiye’deki yönetim, özellikle içinde bulunduğu ekonomik güçlükler nedeniyle zaman zaman Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerini “dondurmak”, ABD ve İsrail ile uzlaşma girişimlerine başvurmak zorunda kalmaktadır...
Ancak bu tavizler ABD, AB ve onların uzantıları olan Ukrayna, Yunanistan ve İsrail’i tatmin etmeye yetmeyecektir...
Çünkü bu devletlerin hiçbiri bölgede zaman zaman kendi çıkarlarını ön plana çıkarabilecek güçlü bir Türkiye istememektedir.
***
PKK’nin ABD’nin gözünde taşıdığı önem buradan gelmektedir...
PKK ve bölgedeki uzantılarının Türkiye devletini yıkmaya gücünün yetmeyeceğini ya da bu devleti yönetemeyeceğini ABD ve ortakları elbette bilmektedir; ancak bu örgüt neredeyse yarım asra yakın bir süre boyunca Türkiye’nin ekonomik ve insani güçlerinin tüketilmesine hizmet etmektedir...
ABD, bu durumun yol açtığı bir kriz ortamında Türkiye’nin daha kolay yönlendirilebileceğini, belki de bölünebileceğini düşünmektedir.
***
2024’te bu durum değişecek midir?..
Bu, yalnızca Türkiye’yi yönetenlerin verebileceği bir karar değildir... Türkiye’de toplumun büyük bir bölümü, hangi siyasi eğilimi savunursa savunsun, cumhuriyetin temelinde yatan tam bağımsızlık ilkesine sadıktır ve bu ilkeden sapılması durumunda tepki göstermektedir...
Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz yılı aşkın bir süre boyunca ulusla bütünleşerek sembolleşmesinin en büyük nedeni budur.