Ankara’da yaşamaktan söz edilince hep o fıkra gelir aklıma.

Aktaralım, bakalım sizde de benzer bir çağrışım yapacak mı?

Kasabanın kahvesinde toplanan ahali, palavralarıyla ünlü bir sakinin, buram buram palavra kokan son macerasını dinliyormuş.

Palavracı başlamış döktürmeye:

‘’Bir anda aslanla göz göze geldim. Sol tarafımda dimdik yükselen bir dağ, sağ tarafımda derin bir uçurum, Arka taraf ise bataklık. Ve karşımda saldırmaya hazırlanan bir aslan….’’

‘’Eee’ demişler hep bir ağızdan dinleyenler…

Palavracı avcı devam etmiş:

‘’Baktım başka çare yok. Attım kendimi uçurumdan’’

Avcının bardağı taşıran son sözleri, sabrı taşan dinleyici tayfası ‘’amma da attın ha. Uçurumdan aşağı atladıysan nasıl hala yaşıyorsun?’’diye tepki gösterince, pişkin avcı cevabı yapıştırmış:

‘’Bizimki de yaşamak mı arkadaş?’’

Palavracı avcının durumu, ‘’Başkent’te yaşamak’’ konulu bir soruyla karşılaşan Ankaralıdan farksızdır büyük olasılıkla…

Denemesi bedava…

Sorun 10 kişiye, tamamı değilse de 9’unun vereceği yanıt üç aşağı beş yukarı aynı olur:

‘’Bizimki de yaşamak mı?’’

Yanıt aynı…

Tek fark avcının sözlerinin palavra, ötekilerin söylediğinin gerçeğin ifadesi olması’’

Biz yine de orta yolu bulmaya çalışalım.

Eksilerini bir başka yazıya bırakıp Ankara’da yaşamanın artılarını sıralayalım::

İşte akla ilk gelenler:

-Düzenli bir kent, ulaşım kolay. Metro, otobüs ve dolmuş ağı geniş. Trafik, İstanbul’a kıyasla daha rahat. Eğitim olanakları fazla, tiyatro, konser, sergi gibi etkinlikler bol…

Artıları okuyup da ‘’Bırak ya’’ diyenler olacaktır…

‘’Biraz da paradan, hayat pahalığından söz et’’ yollu çıkışları duyar gibiyim.

Haklı bir serzeniş…

Ama o konu yalnız Ankara’nın sorunu değil ki…

Bugün özelle yetinelim,

Genele hiç girmeyelim