Türkiye İkinci Dünya Savaşından bu yana bölgemizde oluşan en büyük savaş tehlikesi ile karşı karşıya...

Bir yanda Rusya var, diğer yanda ABD ve NATO...

ABD ve Batı Avrupalı müttefikleri halihazırda bölgedeki üç ülkeyi (Türkiye, Ukrayna ve İsrail) üç koldan (Kuzey Karadeniz, Kafkaslar ve Doğu Akdeniz) Rusya ve müttefiki Suriye’nin üzerine saldırtmaya çalışıyor...

Aslında FETÖ darbesi bastırılmasaydı hazırlanan planlara göre saldırının ilk hamlesi Türkiye tarafından yapılacaktı.

***

Bu plan, 2010 yılında, tam da Arap Baharı’nın başladığı bir dönemde “Gölge CIA” Stratfor’un beyin takımına mensup olan ve İsrail’e dışişleri danışmanlığı yapan David Passig tarafından “2050 The Future of The Middle East/ 2050 Ortadoğu’nun Geleceği” başlığıyla yayınlanan bir kitapta ifşa edilmişti...

İsrail’de Yediot Ahronot’un (İsrail’in en çok satan gazetesini çıkaran bir medya grubu) yayınevi tarafından yayınlanan ve bir yıl sonra yazarın “Türk Okuruna” başlığıyla hazırladığı bir girişle birlikte “gözden geçirilerek” Türkçe olarak satışa sunulan kitapta Türkiye, Rusya’ya yapılacak saldırıyı başlatmak için “ideal aday” olarak tanımlanıyor ve bu tanımın gerekçesi şöyle açıklanıyordu:

“Coğrafi ve kültürel şartları ABD açısından Türkiye’yi Rusya’ya karşı olası bir müdahalede ideal ana ortak haline getiriyor. ABD’nin Türkiye’yi kuvvetlerini kuzeye, Balkanlara doğru hareket ettirmeye ikna etmesi için çok uğraşması gerekmeyecek. (...) ABD, Karadeniz’de Ruslara karşı meydan okuyabilmesi için Türkiye’ye donanmasını ve hava kuvvetlerini geliştirmekte yardım edecek, uzay çalışmalarına da destek çıkacak.”.

***

Ne var ki, Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile savaşın eşiğine getirildikten sonra NATO tarafından yalnız bırakılması, ardından PKK/PYD’nin ABD’nin Suriye’deki “kara ordusu” haline getirilmesi işlerin rengini değiştirdi...

Türkiye, bu durumda Rusya ile ilişkilerini düzelterek “denge politikası” uygulamaya başlayınca ABD, bu duruma FETÖ darbe girişimi ile cevap verdi...

Bu girişim başarılı olamayınca Türkiye-ABD ilişkileri uzunca bir süre “soğumaya” bırakıldı.

***

Bu gelişmelerin ardından saldırıyı başlatma görevi Ukrayna’ya verildi...

Bu amaçla Ukrayna’da o dönem AB’ye katılma planlarını reddederek Rusya ile ekonomik ilişkileri geliştiren Yanukoviç yönetimi hedef alındı ve bu yönetim 2014 yılı başlarında CIA tarafından organize edilen Neo-Nazi ve Sorosçu gruplar tarafından yürütülen bir “renkli devrim” ile devrildi. Onun yerine Ukrayna’yı Batı’ya peşkeş çekmek için hazırlanmış bir  “aktör eskisi” olan Zelensky, saldırı planını uygulaması için devlet başkanı koltuğuna oturtuldu.

***

Ukrayna’nın Rusya’ya karşı taarruzu için hazırlanan plan belliydi. Yanukoviç’e yönelik darbe sonrasında katliamdan kurtulmak amacıyla Doğu Ukrayna’da özerk yönetimler oluşturan Rus kökenli Ukraynalılara karşı bir operasyon başlatılacak, Rusya, “soydaşlarına” yönelik bu katliamı önlemek için müdahale edince harekat Ukrayna-Rusya savaşına dönüştürülecekti...

Ne var ki Ukrayna’nın operasyonu başlamadan önce “pre-emptive” (önleyici) bir hamle yapan Rusya bu planı bozdu. Zelensky yönetimini devirmek ve yerine Yanukoviç’in politikasını sürdürecek bir yönetimi getirebilmek amacıyla Ukrayna’nın bir bölümünü işgal etti...

Ancak Rusya da, hedefine tam olarak ulaşamadı. Sonuçta Zelensky, ABD başta olmak üzere NATO’nun Batı Avrupalı üyelerinin para ve silah desteğiyle iki taraf için de yıkıcı sonuçlar doğuracak bir savaşı sürdürmeye devam ediyor.

***

Bu aşamada ABD ve Batılı müttefikleri, Ukrayna’yı Rusya’yı çökertecek yeni bir “Afganistan Bataklığı” haline getirmek ve Kırım sorununu kullanarak Türkiye’yi de bir şekilde bu savaşın içine çekmek için çaba harcamaya başladılar...

Ancak bu plan da başarısızlığa uğradı...

Türkiye, bu savaşta taraf olmayı reddederek iki ülke arasında arabuluculuk rolünü üstlendi. Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlara katılmadı ve en önemlisi Batılı devletlerin donanmalarının Karadeniz’e girmesini ve savaşın dengesini Rusya aleyhine çevirmesini sağlayacak baskılarına karşı direnerek Montrö Anlaşması’nı tavizsiz uyguladı.

***

İsrail’in Gazze operasyonu, bu koşullar içinde başladı...

Gerçi bu çatışmada da ilk hamle HAMAS’tan gelmişti; ancak HAMAS’ın gerçekleştirdiği operasyonun nedeni ABD ve İsrail’in Gazze’yi işgal ederek HAMAS’ı yok etmek için uzun süredir hazırlığını yaptığı operasyonu rehineleri kullanarak önlemekti...

Bu açıdan bakıldığında Filistin direnişinin ana gücü durumundaki HAMAS’ın “İsrail’e baskın” operasyonu da “pre-emptive” bir girişim olarak nitelenebilir; ne var ki bu girişim ABD ve İsrail tarafından planlanan saldırıyı önlemeye yetmedi. Bunun sonucunda tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi iki taraf için de yıkıcı sonuçlar doğuracak bir savaş başladı. İsrail, fırsattan istifade bu savaşı tüm Ortadoğu’ya yayarken Gazze’yi ilhak etmek ve Filistin halkını yok etmek amacıyla soykırım uygulamaya devam ediyor.

(Devam edecek)