ABD bir suikastlar ülkesi...

Dünyada devlet başkanlarına en çok suikast yapılan ülke sıralaması yapılsa bu ülke birinci sırada yer alır...

Trump’a yapılan suikast girişimi, öncekilerden çok daha önemli olmaya adaydır. Eğer bu girişim başarıya ulaşsaydı, dünya ölçeğinde doğuracağı sonuçlar açısından daha önce yapılan tüm suikastlara fark atardı.

***

Bunun nedeni ABD’nin hem kendisi hem de dünyanın geleceği açısından bir dönüm noktasında yer alması ve Trump’ın ABD’nin yeni yönünün belirlenmesinde belirleyici önem kazanan bir siyasi figür olmasıdır...

Aslında suikast girişimi başarılı olamamasına karşın yine de ABD başkanlık seçiminin sonuçlarını etkileyecek bir olay haline gelmiş...

Ve bu yönüyle şimdiden tarihin gelişmesini etkileyebilecek bir özellik kazanmıştır.

***

Bu olayın önemini anlatabilmek için 1944 yılında İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalist dünyanın ekonomik istikrarını sağlamak amacıyla “sosyalist kamp” dışındaki tüm ülkeler için doları ortak bir para birimi haline getiren Bretton Woods Anlaşmasının 1971 yılında ABD tarafından tek yanlı olarak değiştirilmesine kadar gitmek gerekir...

1944 Bretton Woods Anlaşması, ABD dolarını uluslararası para sisteminin ortak birimi haline getiriyor ve dolar basımını ABD Hazinesindeki altın stoku kadar para basması koşuluna bağlıyordu. Bunun sonucunda sistem içindeki değişik ülkelere ait paralar dolar üzerinden eşitlenerek altına dönüştürülebilir bir özellik kazanıyordu...

1971 yılında petrol üreten ülkeler kendilerinden yok pahasına alınan ham petrolün Batılı petrol şirketleri tarafından işlendikten sonra kendilerine ve başkalarına kat kat pahalıya satılmasına tepki gösterdiler. Bu tepki, petrol krizine yol açtı. Bu kriz sonucunda Petrol Üreten Ülkeler Örgütü (OPEC) kuruldu ve “ucuz petrol” dönemi sona erdi.

***

O zamana kadar petrol üzerinde kurduğu saltanat sayesinde altın rezervlerini koruyan, dolayısıyla doları “stabil” halde tutmayı başaran ABD, petrol krizinin yarattığı güçlükleri yenebilmek için dolar hacmi ile Hazine’deki altın stoku arasında bağlantı kuran maddeyi tek taraflı olarak feshetti...

Bunu yaparak, kendisine ABD Hazine’sindeki altın stokundan bağımsız olarak istediği kadar dolar basabilme ve bunları küresel piyasaya sürebilme imkânı sağladı...

O günün koşullarında kimse ABD’ye itiraz edemedi...

Böylece bir kalpazan yapsa suç sayılacak bir eylem, ABD tarafından yapıldığı için “yasal” olarak kabul gördü.

***

Bu durum başlangıçta ABD’ye büyük bir avantaj sağladı...

Ama kısa zamanda bu durumdan esas yararlanan kesimin genelde ABD ekonomisi, sanayisi ve halkı değil bir avuç finans ve savaş şirketi olduğu anlaşıldı...

Bu süreç sonunda, ABD Merkez Bankası’nı (FED) elinde tutan, para basıp bunu satarak borçlanan, başka bir deyişle banknot matbaasını çalıştırarak “havadan” para kazanan ABD finans şirketleri küresel ekonominin merkezine yerleştiler. Buna karşılık, petrolü artık pahalıya almak zorunda kalan ve finans dünyasının elde ettiği güç karşısında direnemeyen ABD sanayi şirketleri ya ABD’yi terk ederek iş gücünün ve ham maddenin daha ucuz olduğu ülkelere göç etti ya da “kepenk kapatmak” zorunda kaldı...

Bunun en açık örneği bir zamanlar otomotiv sanayisinin dev şirketlerini oluşturan ABD otomobil üreticilerinin birer birer iflas etmeleri ya da şirketlerini “petrol cimrisi” otomobiller üreten Avrupalı firmalara satmalarıydı. Bu gerileme sonucunda işsizlik artarken, bir zamanlar otomotiv sanayisinin başkenti olan Detroit kenti belediyesi bir süre sonra iflas etti.

***

ABD içinde bu eğilime direnen tek sanayi kolu kimya sanayisi ile birleşen silah sanayisi oldu...

Ekonomik lider olma özelliğini kaybetmeye başlayan ABD bu süreçte giderek “küresel zorba” özelliğini öne çıkardı ve kapitalist dünyayı elinde tutabilmek için askeri güç gösterileri yapmak zorunda kaldı...

Bu durum 1970’li yılların sonunda ABD/NATO ve Sovyetler Birliği/Doğu Bloku arasındaki gerilimlerin  artmasına yol açtı.

***

ABD’nin gördüğü en gerici başkanlardan biri olan Richard Nixon, “akıl hocası” Dışişleri Bakanı Kissinger’ın önerisiyle bu ortamda Sovyetler Birliği ile Çin arasındaki çelişkilerden yararlanmak ve Çin ile üstü örtülü bir ittifak kurarak Sovyetler Birliği’ni ekonomik ve askeri yönden sıkıştırmak stratejisini hayata geçirdi...

Uygulanan “yeni strateji” nedeniyle Sovyetler Birliği’nin üzerindeki ekonomik ve askeri yükler arttı. Bu durum sonucunda 1990’lı yılların başlarında 16 cumhuriyetten oluşan ülkenin yöneticileri, sistemin federatif yapısını dağıtma kararı aldı...

Sovyetler Birliği’nin sosyalizmle hiçbir ilişkisi kalmamış “ulusal klikler”den oluşan “politbüro”sunun aldığı bu karar, Doğu Blokunun kendi kaderine terk edilerek dağılması ve ekonomilerinin Batılı tekellere ardına kadar açılması sonucunu doğurdu. ABD’nin kazandığı bu “kolay zafer” onu “küresel efendi” haline getirse de, bu zafer sonunda ona da pahalıya mal oldu.

***

ABD’nin para basarak borçlanma politikasını hızlandırmasından yararlanan Çin, kısa sayılabilecek bir sürede geri teknolojiye dayanan sanayisini ABD’den elde ettiği fonlarla yeniledi ve ABD’nin küresel ekonomi alanında en büyük rakibi haline geldi...

Bu durum karşısında ABD’nin kendi içinde “paradan para kazanma”, başka bir deyişle karşılıksız para basarak finans şirketlerini palazlandırırken üretim ekonomisini çökertme politikasına karşı bir tepki oluştu. ABD’nin merkezi eyaletlerinde “First America!” (Önce Amerika!) sloganı altında gelişen bu eğilim, Rusya ve Ortadoğu gibi bölgelerde yapılacak savaşlarla ABD kaynaklarını tüketmek yerine para basımını sınırlamayı, üretim teşviklerini artırmayı, Çin’in rekabetini ortadan kaldırmak için bu ülkeye karşı “ekonomik bir savaş” yürütmeyi savunuyordu...

2008 kriziyle ABD’deki finans sisteminin de çökmesi üzerine bu eğilim güçlendi.

***

Trump, bu eğilimin temsilcisi olarak siyaset alanına çıktı...

Onun başkanlık döneminde Rusya ile ilişkiler yumuşatılırken Çin’e karşı ekonomik yaptırımlar başlatıldı...

NATO başta olmak üzere askeri saldırı örgütlerine ve bunlar üzerinden silah tekellerine yapılan aktarmalar kısıtlandı, Avrupa’nın savunmasının kendi imkânları ile sağlanması, Ortadoğu gibi götürüsü getirisinden az olan bölgesel savaşlara harcanacak kaynakların Amerikan sanayisini kalkındırmaya yöneltilmesi yönünde bazı adımlar atıldı.

***

Bu adımlar, Trump yönetimini ABD’nin “sınai-askeri kompleks” olarak adlandırılan savaş tröstleri ile Pentagon’un denetimindeki iç ve dış güvenlik servislerinin hedefi haline getirdi...

Bu süreç sonunda Trump, “tartışmalı” bir seçim sonucunda yerini askeri-sınai kompleksin adamı Biden’a bırakmak zorunda kaldı...

Bu sonuç, birinci raundu bitirdi ama “maç” halen devam ediyor. Trump’a yapılan başarısız suikast girişimini başka hamleler izleyecek gibi görünüyor.

(Devam edecek)