Önceki yazımızda Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de uygulanan “tehcir” olayının bir “soykırım” gibi gösterilmek istendiğini, ancak iki olayın farklı özellikler taşıdığını söylemiş...
Devletler arası savaş ile iç savaşın birbirine karıştığı 1915 yılında yaşanan ‘karşılıklı göç ve kırım’ olaylarının, Osmanlı Hükümetinin merkezi olarak planladığı sistematik bir yok etme eylemi, yani bir ‘soykırım’ olmadığını savunarak, “Söz konusu olayları II. Dünya Savaşında Hitler Almanyasının savunmasız Yahudilere karşı yürüttüğü politikadan ya da günümüzde İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü politikadan ayıran nokta budur.” demiştik...
Aynı yazıda, ABD eski Büyükelçisi eski CHP milletvekili ve Kılıçdaroğlu’nun dış politika danışmanı Faruk Loğoğlu’nun, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanında açılan “soykırım” davasına Türkiye’nin müdahil olması üzerine “Aman bu davaya müdahil olmayalım bizim aleyhimizde de böyle iddialar var, sonra Yahudi lobisi başımıza iş açar!” tavrını eleştirmiştik.
***
Amerika’daki Yahudi lobisinin bu ülkenin dış politikası üzerinde etkili olduğunu biliyoruz...
Bu lobinin önde gelen isimlerinden biri ABD’li senatör Lindsay Graham’dır. Graham, ABD’nin İsrail’in Refah’ı istila girişiminden dolayı silah sevkiyatını geçici olarak durdurma kararı alması üzerine 10 Mayıs 2024 tarihinde medyada yer alan şu açıklamayı yapmıştır: "İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdirilmesi için atom bombası atıldı. Burası Hiroşima ve Nagazaki. İsrail'e ihtiyaç duyduğu her şeyi vermeliyiz"...
İsrail Hükümetinin aşırı sağcı Miras Bakanı Amihai Eliyahu da, 5 Kasım 2023’te abluka altındaki Gazze Şeridi'ne nükleer bomba atılmasını önermişti.
***
Gazeteci Soner Yalçın, Gazze işgal edilmeden önce yazdığı bir yazıda Lindsey Graham’ı şöyle tanımlamıştır:
“Irak’a askeri harekat olması yönünde oy verdi; işgali destekledi
Libya’ya yapılan saldırıyı destekledi.
Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısını destekledi.
İran’ı “ölümcül düşman” olarak ilan etti. (‘Dünyanın en korkunç olayı, DNA testinde İran asıllı olduğunun çıkması’ dedi.)...
Venezuela’da Nicolas Maduro’yu devirmek için askeri istila çağrısı yaptı.
Afrika Togo’da dört Amerikan askeri öldürülünce hemen ‘Bu ülkeyi işgal edelim” çağrısında bulundu. (Zaten işgalleri altında olduğunu bilmiyordu!)”
Kısacası, Graham gibi politikacıların etkisiyle yaratılan ve Türkiye’nin dış politikasına “soğuk savaş” döneminden bu yana musallat olan ABD/NATO” hayranlığı ya da korkusundan kurtulmadan İsrail’in soykırımcı politikalarına kararlı bir şekilde karşı çıkmak mümkün değildir.
***
Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Doğu Perinçek’in İsviçre Hükümeti ve mahkemeleri aleyhine açtığı davada "Ermeni soykırımı” iddiaları ile Yahudi soykırımının birbirleriyle karşılaştırılamayacağı kararını vermiş bulunmaktadır...
BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese de geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada “Gazze’de yaşananların bir savaş değil, bir soykırım olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Batılı ülkeler her ne kadar soykırım kelimesinin kullanılmasından rahatsız olsalar da Gazze’deki soykırım Holokost’u çağrıştırıyor." ifadesini kullanmıştır...
Bu gerçekler, soykırım suçlamasından kimlerin korkması gerektiğini göstermektedir.
***
Bu arada yaşanan başka bir olay, dış politika alanında eski Washington Büyükelçileri Loğoğlu ve Tan, Londra Büyükelçisi Çeviköz gibi emekli diplomatları “kılavuz” edinen CHP yönetimine de bir uyarı yapılmasını gerektirmektedir...
Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi “Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık dışı uygulamaların “soykırım” olarak tanımlanması hakkında bir önerge vermişti. CHP, İYİP ve DEM tarafından desteklenen bu önergenin görüşülmesi sırasında CHP Kocaeli Milletvekili Harun Özgür Yıldızlı, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nde etnik, dini ve kültürel soykırım yapıldığını” iddia etmiş ve “Gazze'de yaşananları da Doğu Türkistan'da yaşananları da soykırım olarak kabul etmekten çekinmemeliyiz.” ifadesini kullanmıştır...
Çin’in Sinciang bölgesinde uyguladığı politikaların tartışılması ayrı bir konudur; ancak etnik ve kültürel ayrımcılık konusundaki bir takım iddiaları (ki bu iddiaların büyük ölçüde “CIA imalatı olduğu bilinmektedir) İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım ile bir tutmak ne anlama gelmektedir?
***
Çok açıktır ki, bu tür iddiaların amacı, Türkiye’nin ABD’nin ekonomik dayatmaları karşısında en büyük destekçilerinden biri olan Çin ile ilişkilere sabote etmek ve İsrail’in yürütmekte olduğu soykırımı “sulandırarak” bir “kültürel ayrımcılık” derekesine indirmektir...
Diğerleri neyse de kendisini “Mustafa Kemal’in Partisi” olarak nitelendiren CHP’nin artık (hiç olmazsa dış politika alanında) kendine gelmesi ve ana muhalefet partisi olmanın sorumluluğunu idrak ederek “körü körüne Amerikancılık yapma” illetinden kurtulması gerekmektedir...
Aksi takdirde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tarihe “iç politikada Deniz Gezmiş’in mezarında nutuk atarken dış politikada Amerikan değirmenine un taşıyan bir politikacı” olarak geçecektir!