Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremin yıkıp bir enkaza dönüştürdüğü Hatay’a gitti ve aday tanıtım toplantısında herkesi dehşete düşüren sözler sarf etti. Dedi ki; "Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı"
Bilcümle ahali bu sözleri bir cumhurbaşkanına yakıştıramadı. Ama bence bu sözler kendisine yakıştı/yakışıyor. “Afedersin Ermeni” ile başlayan “kadın mı kız mı” ile devam eden geniş bir nefret skalası var kendilerinin. Sayısız defa ayrımcılığı, belli bir din, mezhep, meşrep, cinsiyet, ideolojik farklılıkları kendi siyasi ihtiyaçlarına göre ötekileştirmeyi, bölüp, parçalayıp yönetmeyi, nefret duygusundan enerji devşirmeyi ustalıkla yapıyor. Ustalıkla yapılan her iş de yapana yakışır. 
Ancak şu var ki, bu tehdit ve şantaj içeren “oy yoksa hizmet de yok” sözü herhangi bir seçim ortamında veya başka bir şehirde söylenseydi, yine tartışılmayı hak ederdi, insanları yine dehşete düşürürdü ama bahse konu yer Hatay. 
Depremin en fazla hasar verdiği şehir. Bir şehir düşünün ki her yer yıkılmış, onbinlerce insan enkaz altında hayatını kaybetmiş. Bağıra bağıra, feryat ederek günlerce kurtarılmayı beklemişler, can çekişerek ölmüşler. Ekipler, teknik donanım yetersiz olduğu için arama kurtarma faaliyetlerinin yapılamadığı bir yıkımda, insanlar yakınlarının dirisine ulaşamadıkları gibi ölüsünü dahi bulamamışlar. Kaç çocuğun kayıp olduğu bilinemiyor hâlâ. Depremden kurtulanları da kar tipi, ayaz vurmuş. Yetmemiş, bir yardım kuruluşu olan Kızılay, depremzedeye çadırı, gıdayı parayla satmış. Yani, rezaletlerin, skandalların silsile halinde devam ettiği bir ülkeden bahsediyoruz.

Yakınlarının imdat seslerini, çığlıklarını duyduğu halde ne yapacağını bilemeyen, başını taştan taşa vuran, tüm ailesini, bir ömür boyu çalışarak sahip olduğu evini kaybeden insanlara bu sözler söylendiğinde dehşetin ötesine geçiliyor. Ve bu söylem, depremden sonra dillendirilen kimi iddiaların, gerçek olabileceğini düşündürüyor. Bu iddialar, arama kurtarma faaliyetlerinde, yardımların dağıtımında ayrımcılık yapıldığı yönündeydi. Örneğin kimi iş makinelerinin Defne, Antakya, Samandağ’a çok geç gönderildiği söyleniyordu.
Felaketten korku üretip, tehditle seçmeni rehin alma işi bu sözler. Adında “adalet” olan bir partinin bunu yapması oksimoron bir durum yarattığı gibi toplumun her kesimine eşit davranması gereken cumhurun başının resmi ve aleni ağızla “oy vermezseniz, ölseniz bile hizmet yok” manasına gelen sözleri söylemesi insanı irkiltiyor.
Kendi partisini desteklemeyenleri ötekileştirerek onların anayasal haklarını dahi alamayacaklarını söyleyen bu anlayış, yurttaşlık bilgisi dersinden geçememişliğin tezahürüdür. 
AKP’li Mehmet Metiner, bir televizyon programında torpili, kayırmacılığı savunurken "Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede 'akrabalarını koru kolla' ayeti okunur” dediğine göre, bugüne özgü bir durumdan ziyade bir gelenekten bahsediyoruz.
Uzun lafın kısası, Hatay geçen yıl 7.7 ve 7.6’lık depremde yerle bir oldu.
Ama Erdoğan’ın sözlerinin yarattığı yıkım ise ölçülemeyecek şiddette.
Hele o alkışlar; nasıl bir gaddarlık ve şuursuzluk haliydi öyle.
Sözün bittiği yerdeyiz.