Türkiye, son bir aydır MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı çıkışları tartışıyor. Siyasetin gündemine oturan söylemler ve bazı pratikler, milliyetçilik ve vatanseverlik yarışında sırayı kimseye kaptırmayan Bahçeli açısından hayli şaşırtıcı.  Gerçi Bahçeli’nin şaşırtıcı çıkışlarına aşinayız ama bu sefer ki halimiz şaşırma sözcüğü ile anlatılamayacak düzeyde…

Kendileri önce 1 Ekim’deki TBMM açılışında DEM Parti sıralarına giderek kapatılmasını, hazine yardımı verilmemesini istediği ve terörist ilan ettiği partinin yöneticilerinin elini sıktı. Daha sonraki bir konuşmada bu el uzatma ile ilgili “Uzattığım el samimi ve iyi niyetli bir eldir, Türkiye’de birleşelim tebliğidir. Elimi vatan ve devlet için uzattığımı herkesin bilmesinde yarar olacaktır. Dolayısıyla elimizi bir süreç için değil, kardeşlik için uzatırız” dedi. Fakat dünyayı ters döndüren şey İmralı’da müebbet hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan’la ilgili çağrısıydı. Öcalan’ın İmralı’dan Meclis’e getirilip örgütü lağvettiğini açıklamasını isteyerek “Terörün tamamen bittiğini haykırsın. Bu kararlılığı gösterirse umut hakkından yararlanmasının önü ardına kadar açılsın” dedi.
Umut hakkı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan bir mahkumun iyi hal ve davranışları göz önünde tutularak koşullu salıverilmesine ilişkin bir düzenleme. Ve ne gariptir ki, DEM Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, 30 Eylül’de yani, Bahçeli’nin DEM sıralarına gittiği günden bir gün önce umut hakkının tanınmasını isteyen bir kanun teklifini meclise sunmuş bile…

Bahçeli’nin herkesi, gözlerine far tutulmuş tavşana dönüştüren bu çıkışının nedenlerine ilişkin tartışmalar aldı başını gidiyor ama milliyetçi kamuoyunda bir sarsıntıya yol açtığı da açık. Nitekim bazı istifalar ve Bahçeli’ye bir zamanlar meydanlara attığı urganları yollayanlar oldu.
Anormal ama AKP Türkiye’sinde normalleşen bir durum var. Ünlü yazar George Orwell’in “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu” sözünü bize sık sık hatırlatan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Çünkü, Öcalan’ın salıverilmesini isterken Selahattin Demirtaş’ın, Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın ve benzer durumdaki daha nicelerinin cezaevinde haksızca tutulması karşısında söz söylememe hali bu. Büyük bir keyfiyet, zamana ve kişilere göre değişen, hukuku siyasal ihtiyaçlar doğrultusunda kullanma alışkanlığının yani hukuksuzluğun ilanı anlamına gelen gelişmeler, gelecek adına umut verici değil.
Çünkü kardeşlik, milli birlik ve beraberlikten dem vuran MHP’nin tehdit dili devam ediyor. Kendi tabanından gelebilecek eleştirileri susturmak adına cezaevinden çıkmasını sağladığı Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz gibi mafyatik isimlerle çekilen fotoğraflar paylaşılarak kamuoyuna mesaj veriliyor. Mafya liderleri, Bahçeli’ye bağlılıklarını ilan ediyor.  
Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de bu tehditlerden nasibini alıyor. Cüppeli Ahmet, Bahçeli’yi eleştirdiğinde Alaattin Çakıcı hemen devreye giriyor. Ayağına çağırdığı Cüppeli Ahmet’e yaptığı tehditler işe yaramış olmalı ki, Cüppeli anında eleştiri videolarını siliyor; Bahçeli’nin sözlerini yanlış anladığını ifade ediyor ve Çakıcı ile tasavvuf konuştuklarını söylüyor. Saf bir şekilde bu açıklamaya kamuoyunun inanacağını düşünerek…
Tehditli mesajlar bunlarla bitmiyor; öldürülen Sinan Ateş’in ailesinin cinayetle ilgili suçladığı İzzet Ulvi Yönter ve parti yöneticisi Semih Yalçın, Devlet Bahçeli ile tabancalı poz veriyor.
Orwell’in dediği gibi artık hiçbir yasa yok. Dolayısıyla kimilerinin umut bağladığı yeni bir çözüm sürecinden de daha başlangıcında mafyatik yöntemlerin karışmasından dolayı umut yok.

Varlıklarını yaşam enerjilerini korkuya dayandıranlar fıtratları icabı, barışı getiremezler.