Son yazımızda 12 Eylül döneminden sonra kurulan siyaset sahnesinde boy gösteren “önemli” partilerin tümünün neo-liberal çizginin farklı tonlarının temsilcileri olduklarını, bu gerçeğin özellikle gençler tarafından görüldüğünü söylemiş...

Bu arada eskiden “sol”un temsil ettiği ulusal ve demokratik sloganların, yapıları itibariyle “sağ” çizgide olan partilerin bir bölümü tarafından sahiplenildiğini ve kullanıldığını sözlerimize eklemiştik...

Yazımızda “Bu durum günümüzde Türkiye’de ‘sağ’ ve ‘sol’ kavramlarının büyük ölçüde anlamlarını kaybetmesine sebep olmuştur” sonucuna varmıştık.

***

Bu satırları yazdığımız gün medyada Gençlik Örgütleri Forumu’nun (GoFor), KONDA işbirliğiyle hazırladığı "Gençlerin Politik Tercihleri Araştırması 2024” raporu yayınlandı...

Türkiye genelinde 18-30 yaş aralığındaki 1864 gençle gerçekleştirilen araştırma gençlerin oy kullanma davranışları, örgütlenmeye dair tutumları, toplumsal değişime olan yaklaşımları, kimliksel değişimleri, gençliğe olan bakışları ve sosyo-ekonomik düzlemde karşılaştığı sorunlara odaklanmıştı...

Araştırmanın bulgularına göre, gençlerin yüzde 29,7’si yerel seçimlerde kararsızken yüzde 14,1’i ise oy kullanmayı düşünmüyordu. Kararsız ve oy kullanmayı düşünmeyen gençlerin toplamı yüzde 43,8’di. Seçime sadece bir ay kalmışken gençlerin sadece yüzde 56,2’si yerel seçimde oy vereceği partiyi seçmiş durumdaydı.

***

Raporda yer alan diğer dikkate değer bulgular şöyleydi:

*Gençlerin yüzde 52’si siyasi partilerin gençlik üzerine olan söylemlerini samimi bulmuyor...

*Türkiye’deki gençlerin en büyük sorunu ekonomik sorunlar; gençler, intiharların en temel sebebinin ekonomik sorunlar olduğunu düşünüyor...

*Gençlerin yüzde 73'ü herhangi bir toplumsal kuruluşa üye değil. Gençlik katılımı için en önemli mekanizmalardan olan kent konseylerine katılım oranı ise yüzde 0. Gençlerin yüzde 48'inin siyasete ilgi duymuyor.

***

Bu durumda akla şu soru geliyor:

Yaklaşık 50 yıl önce 68 Kuşağı”nı harekete geçiren ve “sol”a yönelten koşullar da bugünküne oldukça benziyordu... Ancak günümüzden farklı olarak o dönemde “sol” gençler için “cazip” bir seçenek sunuyor ve emekçi yığınlar arasında sola duyulan sempati giderek artıyordu. Bu durumun en açık örneği 1970 yılındaki 15-16 Haziran işçi eylemleriydi. Özellikle 16 Haziran’da yüz binlerce işçi devrimci öğrencilerin de desteğiyle üç koldan kent merkezine yürümüş ve hareket ancak İstanbul’da sıkı yönetim uygulamasıyla durdurulabilmişti...

O zaman dünden bugüne değişen ne olmuştu da bir zamanlar gençleri ve emekçileri mücadeleye sevk eden koşullar günümüzde gençleri çaresizliğe mahkum etmişti?

***

Bize göre değişen şeylerin başında “umut”un yerini “umutsuzluğa” bırakması geliyor...

60’lı yıllarda tüm dünyada gelecek yıllarda dünyanın eskisinden daha güzel bir dünya olacağı inancı yaygındı...

Çünkü dünya büyük bir değişim süreci yaşamaktaydı...

Güney Doğu Asya’da Vietnam, Kamboçya ve Laos’ta ulusal bağımsızlık savaşları giderek güçleniyor; Batılı emperyalistlerin sömürgeleri durumunda olan Afrika ülkeleri bir bir bağımsızlığını kazanıyor; Avrupa, hatta ABD’de öğrenciler bir yandan kendi ülkelerini demokratikleştirmek için mücadele ederken diğer yandan ülkelerinin sömürgeci yöntemlerine karşı kitlesel gösterilerle karşı çıkıyordu.

***

Günümüzde ise o dönemde geleceğe yönelik umutlar uyandıran tüm gelişmeler tersine dönmüş bulunuyor...

Artık işçilerin en büyük derdi giderek büyüyen işsizlik tehdidi karşısında her türlü tavizi vererek işlerini koruyabilmek...

Bir dönem bağımsızlıklarını kazanmış ülkeler günümüzde gelişme yoluna girmek yerine çürüme bataklığının içinde boğuluyorlar...

Ulusal bağımsızlık savaşlarının yerini geri kalmış ülkelerin birbirleriyle olan bitmez tükenmez savaşları, kabile, din ve vekalet savaşları almış durumda...

***

Batılı ülkelerdeki gençlik ise artık “refah devleti”ni geliştirmeye çalışmak yerine ülkelerindeki tüm kötülüklerin nedeninin sömürgelerden gelen göçmen işçiler olduğunu düşünüyor ve tepkilerini yabancı düşmanı neo-nazi hareketlere destek vererek gösteriyor...

Kendilerinin “solcu” olduğunu söyleyen ama ütopyalarını kaybeden ve “sol”dan yalnızca göçmen işçilere, ulusal ve dinsel azınlıklara destek vermeyi anlayan grupların eylemleri ise karşılarındaki tepkiyi güçlendirmekten başka bir şeye yaramıyor...

Kısacası, dünya artık eski dünya değil ve “sol”, küresel bir çöküş döneminin ardından bu yeni dünyanın ihtiyaçlarına uygun yeni stratejiler geliştirmeyi başaramamanın kefaretini ödüyor!