Önceki yazılarımızda suç örgütü lideri Sedat Peker’in “Kriminal gruplarda 6-7 sene sonra Afgan ve Suriyeliler Türk gruplarını piyasadan silecektir” sözlerini ele almış...
Osmanlı döneminde Çarlık Rusyasına karşı mücadele eden Polonyalı yurtseverlerin Türkiye’ye sığındıktan sonra Osmanlı ordusunda önemli görevler yaptıklarını, Cumhuriyet döneminde de Almanya’da Nazi rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınan bilim insanlarının üniversiteler, kültürel kurumlar ve bilim alanında büyük bir yenilenme hareketi başlattıklarını söyledikten sonra sormuştuk:
Suriyeli ve Afgan mülteciler arasından neden öyle isimler değil de “kriminal gruplar” oluşturan gruplar ortaya çıkıyor?.. Ve neden bu mülteciler bizim yenilgiyle sonuçlanmış kanlı savaşlardan sonra anavatan topraklarına göç etmek zorunda bırakılmış “muhacir ve mübadiller”den farklı bir şekilde davranıyor?..
***
Bu soruyu cevaplamadan önce bir noktayı öncelikle belirtelim...
Yazımızın tümünden de anlaşılacağı üzere bu satırların yazarı “mülteci düşmanı” değildir!
Ayrıca, dünyanın içinde bulunduğu koşullarda ABD öncülüğünde başlatılan işgal, müdahale ve darbeler sonucu ülkelerin yıkılıp dağıtılması, haritaların yeniden çizilmesi, milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesine bağlı olarak çözümü ülkelerinden kaçmakta arayanların sayısı olağanüstü biçimde artmıştır. Bu insanların “elit” kesimi Batılı ülkeler tarafından kabul edilirken “vasıfsız” kesimi bizimki gibi “gelişmekte olan ülkelere” yönlendirilmiştir!
***
Bunun yanı sıra aynı dönemde dünya ekonomisinin Batı sermayesinin hegemonyası altına girmesi ve “vahşi kapitalizm” olarak adlandırılan neo-liberal reçetelere mahkum edilmesi tüm ülkelerde gelir dengesini bozmuştur. Bu durum sonucunda özellikle yoksul ülkelerde artan işsizlik ve enflasyon nedeniyle ücret seviyesinin sürekli düşmesi sonucu orta sınıftan başlayarak alt katmanlara kadar toplumun büyük bir bölümü “ekonomik mülteci” olarak refah düzeyi daha yüksek ülkelere sığınmak için harekete geçmek zorunda kalmıştır...
Bu “modern göç hareketi”nin bir özelliği de giderek hız kazanmasıdır. Örneğin son olarak İsrail tarafından işgal edilen Gazze’de gördüğümüz gibi soykırıma tabi tutulan yüz binlerce insan evleri yıkıldığı, aç ve susuz bırakıldıkları için sığınacak yer aramaktadır. Batı Şeria ve Lübnan’ı da hesaba katarsak potansiyel göçmen sayısı bir milyonu aşmaktadır.
***
Bu gerçek ABD de dahil olmak üzere Batılı ülkelerin bağımsız araştırma kuruluşları tarafından da saptanmaktadır.
ABD'nin Rhode Island Eyaleti'nde yer alan Brown Üniversitesi'ne bağlı Watson Enstitüsü'nün 2021 yılında yaptığı araştırmaya göre 2001-2020 yılları arasında ABD'nin "terörle savaş" gerekçesiyle işgal ettiği veya askerini konumlandırdığı ülkelerde 38 milyon kişi mülteci konumuna düşmüştü. Çalışmada, tespit edilemeyenlerle beraber bu olgu nedeniyle mülteci konumuna düşenlerin sayısının muhtemelen 60 milyonu bulacağına dikkat çekilmişti...
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) yaptığı son araştırmaya göre ise 2024 yılında dünya genelinde mülteci sayısının Nisan ayı sonunda 120 milyona ulaşmıştır. Bu rakamlar mülteci sorununun hangi boyutlara ulaştığını açıkça ortaya koymaktadır.
***
Türkiye, özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelen göçmenler konusunda önemli sıkıntılar yaşamaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın açıklamasına göre, "İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanan en büyük göç dalgasına sebep olan bu savaşta Türkiye, sığınmacılara yönelik insani yardım çalışmalarına uluslararası toplumun verdiği desteğe nispetle daha yüksek bir oranda katılmış ve kendi öz kaynaklarından yaklaşık 45 milyar dolar harcamıştır."...
Göç İdaresi Başkanlığı’nın resmi rakamlarına göre, yalnızca İstanbul’da 600 bine yakın Suriyeli “mülteci” yaşamaktadır. Kayıtlı Suriyeli nüfusun İstanbul’da yaşayan toplam kişi sayısına oranını %3,28 olarak açıklanmıştır. Diğer göçmenler de hesaba katıldığında sayı bir milyonun üzerine çıkmaktadır...
Göçmen nüfusunun büyük bir bölümü geçici koruma kapsamındaki çocuklar ve gençlerden oluşmaktadır. Türkiye’deki 0 ile 14 yaş arasındaki Suriyeli göçmen sayısı 1 milyon 322 bin olarak saptanmıştır.
***
Ülkemiz kendisinin de büyük ekonomik sıkıntılar yaşadığı bir ortamda bu yükü kaldırmakta zorlanmaktadır...
Kaldı ki, ülkeye sığınanların büyük bir bölümü Türkiye’yi ekonomik, dinsel ve benzeri nedenlerle beğenmemekte, geçici olarak kalacakları bir “konaklama noktası” olarak görmekte, toplumun değer yargılarını çiğnemekten ve geçimlerini yasa dışı yöntemlerle sağlamaktan çekinmemektedir! Bunun sonucunda işsizliğin de etkisiyle “kriminal” olaylar artmakta, göçmenlerin azımsanmayacak bir bölümü ülkenin gelişmesine katkı sağlamak yerine geçimini terör örgütlerinden veya suç dünyasından sağlamayı tercih etmektedir...
Bu gidişe bir çözüm bulunmazsa geleceğimiz karanlık görünmektedir!