Sizler de fark ediyor musunuz, eski neşemiz hiç yok. Olabildiğince mutsuz, gergin, şikayetçi ve hatta kavgacı insanlara dönüşüverdik. Yolda yürürken, sırada beklerken, herhangi bir şey yaparken aslında bu negatifliği iliklerimize kadar hisseder olduk. Bunun sebebini hepimiz az çok biliyoruz ancak ben bu konuyu tüketim alışkanlıklarımız üzerinden incelemek istiyorum.

Efendim neoliberal insan korkunç bir harcama makinesidir. Tükettiği kadar var olan bir kültür yaratılır ve insan bu sistemin içerisinde benlik algısını yitirir. Her şey yeniden almak, daha güzelini almak, çoğu zaman daha güzeli olmasına da gerek yok bir üst modelini almak kişiyi tatmin eder. Sonrasında yine başka bir şey üzerinden memnuniyetsizlik üretilip yenisi almaya ve yenisi alınana kadar mutsuz olmaya toplum zorlanır.

Bizler ise harcama alışkanlığını benimsemiş bir ülkeydik. Paramız vardı harcıyorduk, AVM'lerden çıkmıyorduk. Ev almak, araba almak, yeni bir saat veya elbise almak bizlerin bir haftasını kurtarıyordu. Sonrasında aldığımız şeyin büyüklüğüne göre bu mutluluğumuzun süresi belirleniyordu. Biz buna alışmıştık, mutluyduk yahut mutlu olduğumuzu sanıyorduk. 

Şimdi alım gücünün geldiği son durum gereği insanımızın alışkın olduğu harcama alışkanlıkları sürdürülebilirliklerini yitirdi. Bu mutluluk illüzyonunun yerini doldurabilecek bir sanat, spor, edebiyat... bunlar da olmayınca herkesin üzerine bir mutsuzluk çöktü ve yerleşti. Artık mutsuzluk bizlerin kültürünün bir parçası haline geldi. 

Bu konuda harcama alışkanlıklarımızı neden devam ettiremediğimiz apayrı bir başlık ve bunu bir paragrafa sığdırıp geçmek istemiyorum. Ancak madalyonun diğer yüzünde de başka bir amacını yitirmişlik mevcut. Sanatsız, sporsuz, kitapsız geçen ömürlere kendi kendimizi de mahkum ettik. 

"Sinema biletleri ne kadar, kitaplar kaç para senin haberin var mı?" dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız da. Ama bu gidişattan, evrilen süreçten kendi ruh halimizi korumakla sorumluyuz bu gerçeği de ben sizlere hatırlatmak isterim. Önce kendimizi sonra birbirimizi iyileştirmemiz gerekiyor. Yoksa bu kırılmayı gün geçtikçe başarmak çok daha zorlaşacaktır. 

Kendimize mutluluk üretebileceğimiz alanlar yaratmalıyız. Bir kaçış odası hayal etmeli ve entelektüel zihin yapımızla birlikte zihin yapımızı da korumalıyız. Aksi takdirde söylenip her güne lanet ederek başlayanlar kalabalığından çıkmamız mümkün olmayacaktır...