Vicdanlı vatandaşların dikkatini çekmeyi arzuladığımız konuların başında kesinlikle kafes uygulaması geliyor. Özellikle tavukların üretimi hızlandırıp arttırmak amacıyla sistematik bir şiddete, daha doğrusu eziyete maruz kalması ne yazık ki yeni bir konu değil. Üstelik işin absürt kısmı ise kafessiz çiftliklerde üretilen hayvansız gıdalara erişimin çok daha pahalı olması... Mantıken daha vicdanlı bir tüketim sürecine dahil olmak için buna daha çok gelir ayırmamız gerekiyor. Olması gereken olsun diye daha fazla ödemek akıl alır bir şey değil.

Diğer yandan doğduğu andan itibaren küçücük kafeslerde bir kez bile doğal ışık görmeden yaşayan bu canlıların haklarını savunmak tüketicinin yani biz vatandaşların elinde. Bu konuda çeşitli kampanyalar yürütülüyor ancak kamuoyunun dikkati yeterli ölçüde çekilmedi. Bugün nasıl geçmişteki eziyetleri ve zorbalıkları kınıyorsak geleceğin utanç konularından birisi kafesteki kümes hayvanları olacaktır. Bu alenen barbarca bir canlının her şeyini sömürmektir. 

Çeşitli ülkelerde bu konu ile ilgili aktif alınan kararlar mevcut. Elbette tüketici alışkanlıkları yani talebin kendisi arzı belirliyor ancak bu konuda kanuni bir yaptırımın olması süreci hızlandıracaktır. Çözülecek o kadar konu var ki, sizlerin de belki aklından "Tavuklara sıra gelene kadaaaar..." cümlesi geçiyordur ancak bir yerden başlamak hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir değil mi? Üstelik tüm sorun sarmalımız bir başkasının acısına karşı duyduğumuz duyarsızlıktan kaynaklanır. Bu başkası kimi zaman bir göçmen, kimi zaman bir kadın, çocuk ve bazen de evet, bir tavuktur. Herkesin sorunu ve acısı onun dünyasıdır.

Tüketim alışkanlığının bir şeyleri nasıl değiştireceğini küçük, bilinen bir anekdot yardımıyla dile getireyim. Bir gün adamın birisi kumsala vuran binlerce deniz yıldızını görür. Koşarak onları denize savurur. O kadar çoklardır ki, deniz yıldızları ölmeden hepsini denize fırlatması mümkün değildir. Bunu gören bir başkası adamın yanına gelir ve der ki:"Hepsini atmaya gücün de vaktin de yetmeyecek." . Adam kendinden emin bir şekilde bir  deniz yıldızını eline alır ve denize fırlatır ve şunları söyler: "Bak, onun için çok şey değişti.".

Ne yazık ki bir şeylerin değişeceğine olan inancımızı bütüncül tuttuğumuz için değişim fırsatını sıklıkla elimizden kaçırıyoruz. Sürekli köktenci çözümler beklediğimiz için çevremizdeki basit çözülebilir şeyleri ihmal edebiliyoruz. Ama değişim bilinenin aksine devrimci değil evrimci yapısıyla var olur. Değişim kökten ve birden değildir, yavaş yavaş ve adım adımdır. Bu sebepten "Tavuktan buraya nasıl geldi?" demeyiniz rica ediyorum. Değişime bütüncül baktığımız kadar keşke iyileşmeye de bütüncül bakabilsek ve toplumun her hücresini ve aidiyetini tek tek iyileştirmeyi bir görev edinsek. Bugün evet, kafessiz bir Türkiye! , diye bu iyileşmeyi dile getireceğim. Çünkü memlekette bir tavuğun dahi huzuru yoksa o memlekette huzur yoktur.