Dünya genelinde özellikle son yıllarda yaşanan seçimler bizlere iki şeyi öğretti: 1) Toplumun ortalama yarısı gerçek çözümler üreten insanlara oy vermek yerine agresif siyasete sahip -şip şak politikacıları- tercih ediyor 2) Toplumun diğer yarısı bu radikalleşen siyasetten ve yaşam standartlarının düşüşünden oldukça rahatsız. Aslında bizler hep "İnsanlar çıldırmış olmalı, nasıl olur da böyle birine oy verirler?" sorusuna o kadar çok yöneliyoruz ki ülkelerdeki güçlü muhalif kesimin var olduğu gerçeğini kolaylıkla unutuyoruz. Bu kesim her ülkede oldukça memnuniyetsiz, değişim için can atıyor ve aynı zamanda tabiri yerindeyse artık canı burnunda...

İşte bu kesimi bastırmak için -ve elbette ticaret savaşını meşru kılabilmek için (çünkü ülkeler üretsin satsın piyasa mantığı başından beri çöp ve yalandı) - sürekli devam eden bir korku politikası ve savaş hayaleti aramızda dolaşıyor. İnsanlığın en derin ihtiyacı olan güvenliği böylesine keyfi olarak sarsmak ise bir siyasetçinin gücünü değil güçsüz ve avamlığını gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde yine bir savaş hayaleti konuşması yapan ABD lideri Trump ve ona benzer bir şekilde cevap veren  Çin lideri Şi Cinping aynen şu ifadeleri kullandı "Amerika bir savaş istiyorsa başta ekonomik olmak üzere her türlü savaşa hazırız." Çin bu tip konularda olağanüstü bir durum gerçekleşmedikçe kolay kolay açıklama yapan bir ülke değil ancak diğer yandan bu paylaşım savaşı hayatımızı mahvetmeye devam ediyor.

Liberal propagandalardaki görünmez el veya "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" ifadelerinin çürümüşlüğü bir kez daha gözler önüne seriliyor. Benzer şekilde Ukrayna lideri Zelenski'nin geçen hafta başına gelenleri hatırlayalım. Kendi ülkeniz, bağımsızlığınız bunların aslında hiçbir önemi yok. Nihayetinde siz yardımsız var olamıyor musunuz? Geçmişler olsun... Trump'ın Beyaz Saray'da Zelenski'ye söylediği ifadeleri hatırlayalım: "Üçüncü dünya savaşı ile kumar oynuyorsun! Sen barış istemiyorsun!" Yani tansiyon yaratan her olay Üçüncü Dünya Savaşı potansiyeli mi yaratıyor? Yahut soruyu tersinden soralım: İstemediğimiz her şeyde savaş potansiyeli var, mı demek istiyorsunuz?

Aramızda bir savaş hayaleti dolanmıyor dostlar, aramızda dolaşan hayalet emperyalizmin kendisidir. Ülkelerin egemenlik haklarını hiçe sayan kepaze bir ekonomik sistemde hayatta kalmaya çalışan halklardan ibaret topluluklara dönüştük. Gerek başta bahsettiğim muhalifleri gerekse liderleri bastırmak için kullanılan bir "joker kartına" dönüşen savaş artık kabak tadı verdi. Bir grup erkek çocuğunun manasız tartışmalarını andıran dış politika incelemeleri yapmak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Çıkarlar ve kaprislerin yarıştığı uluslararası ortam ülkelerin refahını düşürmeye ve halkları sefalete mahkum etmeye devam ediyor...