Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır" dedi...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu açıklamalar üzerine "Erdoğan’ın ‘Savaş tehlikesi var benim arkamda durun beni destekleyin’ faydacılığından endişe duyuyor insanlar” ifadesini kullandı ve “Bir tehdit varsa TBMM ile acilen paylaşılmalıdır." sözleriyle konunun Meclis’e getirilmesini istedi...

Bu talebin ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, TBMM Genel Kurulu'nun 8 Ekim'de İsrail tehdidine karşı toplanacağını, Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Meclis üyelerini bilgilendireceğini söyledi.

***

Medyada da bu konu üzerine çeşitli yorumlar yapılıyor...

Ancak mesele sanki İsrail’in Türkiye’ye doğrudan askeri bir saldırısı söz konusuymuş gibi ele alınıyor...

Bu yanlıştır; çünkü Cumhurbaşkanı’nın açıklamasında yer alan “İsrail’in bizim topraklarımıza göz dikmesi” ifadesi ille de İsrail’in Türkiye’ye doğrudan askeri bir saldırı yapması anlamına gelmez.

***

İsrail’i yöneten siyonist klik, tüm maceracılığına karşın elbette Türkiye’ye yapacakları askeri bir saldırının başarı şansı olmadığını bilir...

Ayrıca İsrail’in NATO üyesi bir ülkeye saldırması da düşünülemez...

Ama bu gerçekler onun Türkiye’nin topraklarına göz dikmediğini ya da “vadedilmiş topraklar” (arz-ı mevud) hayalinden vazgeçtiğini göstermez.

***

Özel’in bu konuda bilgilendirilme talebi anlaşılabilir bir şeydir; ancak soruna yukarıda sözünü ettiğimiz açıdan yaklaşıldığında İsrail’in ve ABD’nin Ortadoğu ile ilgili planlarının farklı olmadığı, meselenin özel ya da istihbari bir bilgiden çok bir analiz, bir bakış açısı sorunu olduğu görülebilir...

İsrail’in Türkiye ile ilgili planları bir sır değildir. Yıllardır İsrail’in dışişleri mensupları ve danışmanları bu planları yazıp çizmekte, hatta kitap haline getirerek yayınlamaktadır...

Meseleyi anlayabilmenin kilit noktası ABD-İsrail ilişkileridir. Çünkü bu iki ülke zaman zaman anlaşamıyormuş görüntüsü verseler de aslında tek bir ülke gibidir. İsrail’in kurulması ABD ve İngiltere’nin girişimi sonucu olmuştur; kuruluş amacı da Batı’ya Ortadoğu’da güvenilir ve istikrarlı bir üs sağlamaktır.

***

ABD ve İsrail Türkiye’nin NATO üyesi olmasından yararlanarak Türkiye içinde bir ağ kurmuş bulunmaktadır. Bu ağ zaman zaman farklı organizasyonlar olarak karşımıza çıkmakta ve ülkeyi ABD-İsrail yörüngesinde tutmak için kullanılmaktadır. Halen ağın iki ucu vardır: Birincisi FETÖ, ikincisi PKK!..

İsrail de tıpkı ABD ve Avrupalı müttefikleri gibi Türkiye’yi  zayıflatmak ve bölmek istemektedir...

Çünkü “vadedilmiş topraklar”ın önemli bir bölümünü içinde barındıran Türkiye zayıflatıp parçalanmadan İsrail amacına ulaşamaz.

***

Ne var ki, Türkiye geçmişte kurulan büyük bir imparatorluğun mirasını devralmış bir ülkedir ve varlığını Batı’ya karşı verilmiş bir kurtuluş savaşına borçludur...

Bu tür ülkeler, daha sonra Batı’nın hegemonyası altına girseler de sahip oldukları yönetim tecrübesi ve büyüklük duygusu nedeniyle parçalanmayı ve Batı’nın sömürgesi olmayı kolay kolay kabullenemez, bu duruma düştüklerinde de kurtulmak için her türlü çabayı gösterirler...

Günümüzde Rusya, Çin ve İran’ın ABD’nin küresel egemenliğine karşı baş kaldırmış olmaları, Türkiye’nin de NATO üyesi olmasına karşın bu ülkelere yakınlaşması bir tesadüf değildir. Nitekim İngiliz Mirror gazetesinin Orta Doğu'daki son çatışmalarla ilgili analizinde, Türkiye'nin Batılı müttefiklerine ve İsrail’e karşı İran, Çin ve Rusya ile aynı safta yer alabileceği iddia edilmiştir.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir dönem ABD/Batı Avrupa ve İsrail tarafından yürütülen Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek olmuş, hatta bu projenin “eş başkanlığı” görevinde bulunmuştu...

O dönemde Rusya ve Çin’in dünyadaki etkilerinin sona erdiği, ABD’nin küresel egemenliğinin yüzlerce yıl süreceği, ABD ile birlikte olmanın Türkiye’ye bölgesel bir güç olma imkânı sağlayacağı yanılgısı yaygındı...

Ancak bu projenin uzantısı olan “Arap Baharı” operasyonlarında sıra Suriye’ye geldiğinde hayaller çöktü ve Batı dünyasının gerçek amacı ortaya çıktı. O amaç, Türkiye’nin yeniden güçlenen Rusya ve onun müttefiki olan Suriye, İran gibi ülkelere karşı ABD, Batı ve İsrail adına savaşa itilmesi, bu savaş nedeniyle zayıfladığında ise İsrail’in de aralarında bulunduğu Batılı ülkeler tarafından sömürgeleştirilmesi ve parçalanmasıdır.

***

Bu gerçeği gören Cumhurbaşkanı Erdoğan (dolayısıyla Türkiye) o aşamadan sonra tavrını değiştirmek zorunda kalmış ve Rusya ile ilişkiler hızla onarılmıştır. Bunun üzerine TSK içinde NATO’nun kanatları altında örgütlenmiş bulunan FETÖ devreye sokularak 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminin düğmesine basılmıştır...

Eğer bu darbe başarıya ulaşsaydı, Türkiye Rusya ile savaşa girerek tıpkı Ukrayna’nın içine düştüğü duruma düşecek, yaratılan kargaşa ortamından yararlanan PKK Güneydoğu’da özerklik ilan edecek, bunun sonucunda parçalanan ve zayıflayan Türkiye  Ortadoğu’nun sıradan bir ülkesi olarak ABD’nin ve İsrail’in hizmetine girecekti...

İsrail’in “vaad edilmiş topraklar” rüyası da o zaman gerçekleşecekti!

***

Şu sıralar bazıları, bu “rüya”nın geçmişte kalmış mitolojik bir hikaye olduğunu savunuyor...

Oysa bu rüya İsrail devletinin kuruluşunun temelindeki inancın bir parçasıdır ve hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır...

Dahası, bu rüya aynı zamanda ABD’nin dinsel/ideolojik mihverini oluşturan Evangelist Hristiyanlar tarafından da paylaşılmaktadır.

***

Ana muhalefetin lideri bu gerçekleri bilmiyor ve Türkiye’nin ABD, NATO ve İsrail aracılığıyla nükleer bir savaşa sürüklenerek parçalanması tehlikesini görmüyorsa, TBMM’de kendisine verilecek bilgiler hiçbir fayda sağlamayacaktır.

(Devam edecek)