Geçtiğimiz günlerde Gazze’de çatışan iki gücün temsilcileri iki ayrı mecliste ateşli tezahüratlar arasında konuşmalar yaptılar...

Önce İsrail Başbakanı Netanyahu, davet edildiği ABD Kongresinde konuştu. Netanyahu, konuşmasında ABD Başkanı Joe Biden'a Gazze saldırılarında İsrail'e verdiği destek ve "gururlu bir siyonist” olduğunu söylemesinden dolayı teşekkür etti...

Ardından Gazze'de, sivillerin öldürülmesiyle ilgili açıklamaların "yalan" olduğunu savunarak, "Duyduğunuz tüm yalanlara rağmen Gazze, şehir savaşları tarihinde savaşmayan sivillerin savaşanların kayıplarına göre en düşük olduğu yerdir" iddiasında bulundu.

***

Kongre üyeleri, tüm dünyanın bildiği ve gördüğü gerçekleri ters yüz eden ve adeta insanların akıllarıyla alay eden bu konuşmayı “çılgınca” alkışladılar!..

ABD’nin İsrail’in hamisi olduğu, İsrail’in ise ABD’nin Ortadoğu’daki uzantısını oluşturduğu düşünüldüğünde aslında şaşırtıcı olması gereken bu olayda şaşırtıcı bir şey yoktu!..

Ne var ki, bu konuşma yapılırken Kongre binasının dışında “normal ABD vatandaşlarından” oluşan kalabalık bir grubun Netanyahu’nun savunduğu katliamları ve bu kişinin ABD Kongresinde ağırlanmasını protesto etmesi büyük ihtimalle daveti yapanları şaşırtmıştır!

***

Bu olayda “şaşırtıcı” olmayan ama ABD-Türkiye ilişkileri göz önüne alındığında şaşkınlık yaratması gereken bir başka yan daha vardı...

O da, ABD’nin Avrupa’daki ve NATO’daki “sadık” müttefikleri gibi NATO üyesi olan, yıllardır ABD’nin “stratejik müttefiki” olmakla övünen, dahası “Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Arap Baharı” gibi ABD’nin ve İsrail’in  Ortadoğu’ya “yeni bir düzen verme” girişimlerine katkıda bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın bu konuşma ile ilgili olarak “ABD Kongresi'nde soykırımcı bir katil alkışlandı” ifadesini kullanmış olmasıydı.

***

Olay burada da kalmamıştı...

Bilindiği gibi yakın zamana kadar Filistin’de iki otorite vardı. Birincisi, yıllardır Filistin Kurtuluş Örgütü’nün liderliğini yapmış olan Yaser Arafat’ın kurduğu El Fetih, diğeri ise kurulduğu günden bu yana El Fetih ile çatışan ve sonunda Gazze’de idareyi ele alan HAMAS...

ABD’nin “orijinal” Ortadoğu Barış Planı uygulanabilseydi, HAMAS Gazze’den kovulacak, Batı Şeria’da “ılımlı” bir yönetimin başında bulunan El Fetih lideri Mahmud Abbas tekrar HAMAS tarafından kovulduğu Gazze’ye dönecek, ABD’nin ve ABD dostu Arap ülkelerinin  desteği ile aslında var olmayan ama olması gereken “sözde Filistin devletini” (!) yönetecekti...

Doğal olarak bu durumda  Heniyye’nin liderliğini yaptığı HAMAS ile Abbas’ın liderliğini yaptığı El Fetih arasındaki çatışma büyüyecekti. HAMAS liderinin yakın dostu olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu durumda zor bir tercih yapmak durumunda kalacaktı. Nitekim, Erdoğan, Heniyye suikastından önce Abbas’ın TBMM’ye davet edilerek bir konuşma yapması önerisi üzerine “Sayın Abbas, kusura bakmasın önce bizden ayrıca özür dilemesi lazım. Davet ettik ama gelmedi. Bekliyoruz, bakalım gelebilecek mi?" ifadesini kullanmıştı.

***

Sonuçta Mahmud Abbas Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne davet edildi ve bu davete icabet ederek Meclis’te çok önemli bir konuşma yaptı....

Abbas konuşmasına “Türkiye’nin cesur ve ilkeli tutumundan dolayı kutluyoruz. İsrail’in iğrenç suçlarını kınayan Türkiye’nin tüm siyasi partilerini kutluyorum. Asil duruşu ile Filistin halkını destekleyen kardeş Türk halkını kutluyorum” diyerek başladı. Ardından İsrail’in suçlarını sıraladı ve “Bunların sonuncusu da lider İsmail Haniye’ye karşı işlenen suç olmuştur” sözleriyle Filistin halkının en büyük temsilcileri olan El Fetih ve HAMAS’ın ulusal bir uzlaşmaya vardığını dünyaya açıkladı...

Aslında bu açıklama da “şaşırtıcı” değildi; çünkü bu iki örgütün de içinde bulunduğu on dört Filistin örgütü kısa bir süre önce Çin’in davetiyle bu ülkede bir araya gelerek ortak bir bildiriye imza atmışlardı.

***

Bu olay dikkat çekici ve “şaşırtıcı” olan bir başka olayı hatırlattı...

Bu yılın Mayıs ayı sonunda Çin ile Arap Birliği üyesi 22 ülke, Pekin'de düzenlenen Çin-Arap İşbirliği Forumu 10. Bakanlar Konferansı'nın ardından Filistin konusunda 21 maddelik ortak açıklama yayımlamışlar ve "İsrail'in Filistin halkına karşı süregelen saldırganlığını” kınamışlardı...

Bu gelişmeleri takip edenler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu olaydan kısa bir süre sonra Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Türkiye’nin BRICS’e katılma isteğini açıkladığını, ardından Rusya'da BRICS+ Dışişleri Bakanları toplantısına katıldığını da hatırladılar.

***

Kısacası...

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım ve yıkıcı savaş ABD’nin Ortadoğu’da oluşturmaya çalıştığı bloku çatlatmış, bir süre öncesine kadar uzlaşmaz gibi görünen politik güçleri ABD karşıtı bir söylemle değişik platformlarda bir araya getirmiştir...

ABD ve şu anda onun adına savaş yürüten İsrail, Ortadoğu’da kaldırdıkları taşı ayaklarına düşürmüşler, kendi otoriteleri altında birleştirmeyi düşündükleri tüm bölgesel güçleri karşılarına almayı “başarmışlardır”!..

Bu durumdan en akıllıca yararlanan ülke ise ABD’nin “esas düşmanı” Çin olmuştur.

***

Hiç kuşkusuz, ABD ve İsrail, Türkiye’de siyaset üzerindeki nüfuzlarını, NATO’yu ve Türkiye’nin AB de dahil olmak üzere ekonomisinin Batı’ya bağımlılığını kullanarak bu durumu tersine çevirmeye çalışacaklardır...

Bu çabalarında PKK ve FETÖ başta olmak üzere kendilerine bağımlı “yan örgütleri” de kullanacaklardır...

Yine de, Ukrayna ve İsrail’in Ortadoğu ve Karadeniz bölgelerinde yürüttükleri savaşa Türkiye’yi de dahil ederek dengeyi kendi lehlerine çevirme hayalleri -şimdilik de olsa- suya düşmüş bulunmaktadır.