‘‘Aklın da ,kalbin de hakkını vermekten uzak bir çağda yaşıyoruz.Akıllar karışık ,zihinler bulanık,kalpler katı,gözler perdeli,hayaller sığ,ufuklar dar,vicdanlar metruk’’ diyor Av.Emrecan Sohum.

21.yy’da hiç kimsenin hiçbir şeye vakti yok. Birkaç saat dingin yaşamak bile artık olanaksız. ‘‘ Teknolojinin bütün olanakları sorgusuz giriyor yaşamımızın içine.’’Bu karmaşık süreçte kitaplar kendini koruyabilecek mi? ‘‘Yazarlar (ya da yazan) için zaman farklı akar’’ diyor Enver Aysever. Gerçekten de öyledir. Bu,nasıl bir emektir,bunu ancak yazmayı (yaymayı da )sorumluluk sayan bir görev bilinci açıklar.Heyecanı ve paylaşma sevinci ise itici gücü olur yazarın, yazanın…

İyi günlere hasret, bir yolculuktayız. Yolun sonuna gelmeden aklımızı başımıza toplamalıyız değil mi? Mümkün değildir… Önce seçim, sonra bayram ve felaketler yaşanırken; dünyada SAVAŞ tamtamlarının yaşandığı bir süreçten de geçiyoruz . Sevgi, saygı, barış  ikliminden uzağız nicedir. ‘‘ Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek " der Behçet  Necatigil... İşte o şiir; SEVGİLERDE

‘‘Sevgileri yarınlara bıraktınız/ Çekingen, tutuk, saygılı/ Bütün yakınlarınız /Sizi yanlış tanıdı… Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz)/ Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi /Kalbinizi dolduran duygular /Kalbinizde kaldı…’’

Evet her işin başı sevmek. Bu öyle bir yüce duygu ki; bütün zorlukları yener. Nitekim; "Engellere harcanmayan güçler ne güne Dayat ki yaşadığını anlayasın!" der ve ekler Behçet Necatigil:" İnsanca yaşamak da yoksa yüz yıllardan kalan" ları düşünelim lütfen...

Ziya Paşa’nın terkib-i bendinde kastettikleri bugün bizi yönetenlerdi diyebilir miyiz? :’‘Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât /Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde ’’. ‘‘Sapla saman birbirine karıştı’’/ “Elmalarla armutları karıştırıyorlar” gibi nitelemeler, deyimler hal-i pür melalimizi; iktidarı anlatmaya ve anlamaya yetiyor mu? Yetmiyor elbet…

Kimsenin 500-600 sayfalık kitapları okumaya da ,almaya da vakti yok. Ezberimizdeki şiirleri yüksek sesle okuyarak âşık olamıyoruz bile… Ancak; insanın öykü-anlatım gereksinimi tükenmez.Bu nedenle yazarların, şairlerin, filozofların  ve bütün hayatın ‘‘deruni ahengini’’ sağladığını görmezden gelemeyiz.Kitap, dergi ve gazeteler, kitap fuarları bütün bu ahengi sağlamak için var.Nitekim Şaire Gülten AKIN da ;“Kimselerin oturup düşünecek, ince şeylere ayıracak vakti yok” der. Kitapla yaşayın,kitaplı kalın! Ya da kitapsız olmayın. ‘‘ Bir kitap 1000 hapishane kapatır’’mış ; bunu da unutmayın.”(25 Nisanda Ankara’da kitap fuarı var).

Hayatın doğal akışında, akışın doğasına uygun hareket etmek, her an güncellenmek, akışa dahil olmak dünyayı ve teknolojileri takip etmekle mümkün. Dünya hızla değişiyorken, sürekli akan bir zamanın içinde doğru zamanda doğru yerde olmak yalnız şans değil farkındalık ve çaba da gerektiriyor.

Yönetme sırası gençlerde ; bugün ailelerle yönetilen dev şirketler yerini yeni uygulamalara; yetişkin yöneticiler de yönetimi gençlere bırakıyor. Üretimi ve tüketimi büyük oranda devralmaya hazırlanan Z kuşağı yeni dönemde dönüşümü de hızlandıracak. Kronolojik olarak arkadan gelen bu kuşak, alfabenin son harfi olarak adlandırılsa da yeni dönemde vagonları değil, lokomotifleri, önden gidenleri temsil edecek bence.

Nitekim 31 Mart Seçimleri’nde bu savımı destekleyen sonuç geleceğimizi aydınlatıyor.Atatürk gençlere: ‘‘Ey Türk Gençliği !   Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur !’’ diye seslenmiştir.Ülkemizde epeydir  yaşanan süreç ‘dar çağ’dır.Bu nedenle her Türk Atatürk’ün söylevi gibi ‘‘Bursa Nutuku’’nu  da kendine  rehber edinmelidir…