Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazen bilerek bazen bilmeyerek sergilediği açıksözlüğü takdir ettiğim malumdur. “Demokrasi amaç değil araçtır” “demokrasi dediğin bir istasyondur” diyerek demokrasi konusundaki samimiyetini açıkça ortaya koyduğu gibi ne kadar pragmatist davranabileceğini “gerekirse papaz elbisesi de giyerim” sözleriyle ilan etmiştir. Aynı zamanda devletler arası ilişkilerde gizli kalması gereken bilgileri “Libya’ya, Karabağ’a nasıl girdiysek İsrail’e de öyle gireriz” örneğine rastlandığı gibi açık da edebilmektedir.
Son günlerde canlı katliamı ve CHP’li belediyelerin elini kolunu bağlayıp hizmet yapamaz hale getirmeyi amaçlayan yeni yasal düzenlemeler konusunda da düşünceleri çok açıktı. Yerel seçimlerden önce depremde her şeyini kaybetmiş Hataylılara hitaben yaptığı konuşmada “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" demişti. Sözlerinin infial yaratacağı kesindi ama o hiç aldırmadı; kraldan çok kralcı olanlar, durumu kurtarmak adına o sözleri tevil yoluna gitti ama Erdoğan, benzer mesajlarını devam ettirdi.
İktidarı devretmemek, paylaşmamak için her türlü kutuplaştırma siyasetini meşru ve mubah gördüğünden, devlet-yurttaş ilişkisi kurmuyor, ilkel kabilecilik anlayışı ile taraftarlarını koruyup kollayarak ya da korkutma siyaseti izleyerek onları konsolide edebiliyor ve bu çizgide hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Dolayısıyla geçmiş uygulamalardan bugünü öngörmemek mümkün değildi. Nitekim, belediyelerin çoğunluğu muhalefetin eline geçince bildiği siyaseti yeniden yürürlüğe soktu ve emeklilere düşük ücretin sebebini belediyelerin SGK primlerini ödememesine bağladı. Oysa emeklilikte maaş bağlama oranlarını 2008 yılında çıkardığı yasa ile düşüren dolayısıyla maaşların azalmasına sebep olan sistemi kuran bizatihi AKP iktidarının kendisi. Güya emeklilere, “belediyeler prim borçlarını ödemedikleri için biz az maaş alıyoruz” dedirtecekler ama bu kara propagandanın etkisiyle muhalif belediyeleri suçlayacak emekli varsa o da beter olsun.
Çünkü, düşük emekli maaşlarının nedeni belediyeler olmadığı gibi bu belediyelerin borçları, AKP’li başkanların eseri. 25-30 yıldır Refah Partisi ve devamı niteliğindeki AKP tarafından yönetilen belediyeler, kaynakları çarçur ederek, yandaşlarına peşkeş çekerek, itibar adına lüks ve şatafattan kaçınmayarak zaten bir enkaz bıraktılar. Jakuzili, saunalı makam odalarını biz AKP’li belediyelerde gördük. Her biri küçük bir saray niteliğindeki gösterişli binaları yapanlar aynı siyasi geleneğin mensupları…
Eğer varsa bir borç, bugüne kadar neden tahsil edilmediği elbette ki sorulur. Ayrıca, SGK alacakları sadece belediyelerin borçlarından mı oluşuyor? CHP’li Gökhan Zeybek’in aktardığı bilgiye göre, SGK’nın Haziran 2024 sonu itibarıyla belediyelerden olan alacağı 96 milyar lira… Bu rakam, toplam alacağı 750-800 milyar liraya çıktığı söylenen rakamın yüzde 12-13’üne karşılık geliyor. Dolayısıyla amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek…
Köşeye sıkıştırarak, mali kaynaklarını keserek hizmet yapamaz hale getirdikleri belediyelere halkın göstereceği tepkinin kendilerine siyasi güç olarak döneceğini düşünüyorlar. Aynı zamanda emeklinin öfkesinin hedefini de şaşırtmış oluyorlar.
Bir taşla birden fazla kuş vurulması hesaplanıyor. Hesabın tutup tutmayacağını zaman gösterecek.